Ürdün... Modern ve tarihin benzersiz bir karışımına sahip, son derece Arap ama yüzünü Batı’ya dönmüş, çölün ve suyun aynı yerde olabildiği, ülkemize isim olarak uzak ama mesafe olarak bir o kadar da yakın bir ülke.

Ürdün, Ortadoğu’da bir Arap ülkesi… Ortadoğu’da olmasına rağmen topraklarından petrol çıkmayan tek ülkedir. Petrol zengini olmamalarına karşın, tarihi dokusu, sıra dışı coğrafi özellikleri ve doğal güzellikleri bakımından son derece zengin bir yer sayılır.

Gidilebilecek Şehirler ve Görülmeye değer Yerler:

  • PETRA

Bir kanyonda gizlenmiş Petra kentin duvarları arasında dolaşırken ona hayran kalmamak mümkün değil. Gizemi, renkleri, hissettirdikleriyle insanları şaşırtıyor ve beni de kendine hayran bıraktırdı. Güneşin açısına göre rengi pembe, kırmızı, turuncu ve sarıya dönüşen kayalıkları, Nebatiler öyle güzel şekillendirmişler ki, Şair John William Burgon, burası için “Tarihin yarısı kadar yaşlı gül kırmızısı şehir” ifadesini kullanmış

Zaman içerisinde unutulup giden görkemli kent Petra, Şam üzerinden Mısır’a giden İsviçreli seyyah Johann Burckhardt tarafından yeniden keşfedilene kadar kayıp bir şehir olarak kalmış. Ürdün‘ün Akabe şehri yakınlarındaki Petra Antik Kenti, 1985 tarihinde UNESCO Dünya Mirası listesine dâhil edildi. 2007 tarihinde de Dünyanın Yeni Yedi Harikasından biri olarak kabul edildi.

Dünyanın en gizemli kentlerinden Petra, tarih ırmağının hırçın dalgaları arasında kaybolup gitmeden önce, Nebati Krallığının başkentiydi. Sıra dışı bir halk olan Nebatiler, köken olarak göçebe kabilelerdi. Buraya Arap yarımadasından geldiler, ticaret yollarını kontrol etmeleriyle tanındırlar. MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında burada muhteşem bir kent kurdular ve onu geniş̧ bir ticaret krallığının merkezi yaptılar.

Nebatilerin şöhreti, dönemlerinde dünyanın en zenginleri olmasından geliyor. Tütsü ve baharat ticaretinde o kadar maharet kazandılar ki, Çin’den ve Hindistan’dan getirilen baharatlar, tütsüler, yağ ve parfümler buradan da dünyanın dört bir yanına sevk ediliyordu. Değerli yükler taşıyan uzun kervanları Arabistan’dan Akdeniz’e ulaştırıyorlardı. Ticaret sayesinde çok zengin ve nüfuzlu hale geldiler.

Nebatiler Demir ve bakır madenlerini kullanmayı öğrendiler. Zeki ve pratik Nebatiler, ticaret yaptıkların milletlerin zenginliklerini ve kültürlerini ülkelerine taşıdılar. Antik Yunanistan, Romen, Mısır, Mezopotamya stilleri harmanlayarak benzersiz bir mimari ile muhteşem Petra şehrini yarattılar.

Yumuşak kumtaşı kayalarını oydular. Görkemli tapınaklar, mezarlıklar ve saraylardan oluşan taştan bir şehir inşa ettiler. Büyüyen şehrin su ihtiyacını karşılamak için çarpıcı fikirler geliştirdiler. Büyük kaya sarnıçları oluşturup, toplanan suyu kilometrelerce uzayan seramik borularla şehre taşıdılar. Baraj inşa edip dağlara tüneller açtılar ve su yataklarının yolunu değiştirdiler. Petra’nın su baskınlarından zarar görmesini engellediler.

Kendi gelenekleriyle sınırlı kalmayan, sıra dışı halk Nebatiler, diğer kültürlere açık insanlardı. Yunan, Roma kültüründen etkilenip yepyeni bir kültür yarattılar. Benzersiz mimari yetenekleriyle görkemli Hazine’yi yaptılar. Buna görkemli saraylar, muhteşem tapınaklar, mezarlar ve tiyatro eklediler. Kullandıkları dil Arapçanın temellerini teşkil eden Arami diliydi. Kitabelerinde hekimlerden ve şairlerden söz edilir.

Antik Şehir’ de başlıca gezilmesi ve görülmesi gereken yerler;

Al Khazneh – Hazine

Ad Deir Manastırı

Kanyon – Street of Faces

Kraliyet Mezarları ( en önemlileri Urn Tomb, Silk Tomb, Corinthian Tomb, Palace Tomb, Sextus Florentinus Tomb)

Hz. Musa’nın kardeşi Harun’un mezarı

Amfi tiyatro

Nebatiler Müzesi

Petra Arkeoloji Müzesi

Girişten itibaren ana alana varmak için sağı solu 70-100 metre yüksek kayalarla çevrili 1200 metre uzunluğundaki Siq denilen dar koridoru yürümelisiniz. Geçidin sonuna yaklaşınca Indiana Jones’un filmindeki nefes kesici manzarayla karşılaşırsınız.

Bu yolu yürürken koridorun iki tarafındaki su kanallarını mutlaka görmelisiniz. Yıllar öncesinde bile şehrin içme ve tarım suyu ihtiyacı düşünülerek yapılmıştır.

Hazine binası üzerine oyulan sembollere mutlaka göz atın. Eski tarihlerde pek çok tüccar bu kervan yolu üzerinden geçtiği için yapının üzerine çeşitli semboller kazınmıştır.

Bu sembollerden 7 bardak haftanın 7 gününü, en yukarıda sütünün üzerinde top gibi güneş var. O zaman insanlar güneşe inanırmış, güneşe olan saygılarından dolayı bunu yapmışlardır.

Petra’nın pek çok takma adı var. Bunlardan en bilineni “Kayıp Şehir”dir. Çünkü uzun yıllar böyle bir yerden kimsenin haberi yokmuş. Diğer lakabı “Gül Şehir”dir. Kumtaşı falezlerinin renginden dolayı bu ismi vermişlerdir.

Bu kayıp şehrin en önemli yapısı manastırdır. 1000 basamağı göz ardı etmeden mutlaka çıkın. Kenarı uçurum olan bu yolu ister yürüyerek ister eşek yardımıyla arşınlayabilirsiniz. Ancak belli bir noktadan sonra yol kayganlaştığı için eşekle gidenlerin yola yayan devam etmek zorunda kalıyor.

Mezarlara girmeyi sakın unutmayın. Buradaki mezarlar oda şeklindedir. İçi oldukça karanlık ve soğuktur. Enteresan olan ise 1980’lere kadar bedevilerin tüm aileleri ile burada yaşamış olmalarıdır.

Yanınızda mutlaka güneş koruyucusu ve bol bol su bulundurun.

Yorulduğunuz zaman yardımınıza eşek, at ve develer yetişiyor. Bunlar da zaten Petra’nın simgeleri olmuş adeta.

Ziyaret edilmesi gereken en iyi zaman sabah erken saatler ve akşamüzeridir. Böylelikle kalabalığa maruz kalmadan şehri daha rahat gezme imkânınız olacaktır. Tabi kalabalık haricinde bu saatlerde ziyaret etmenin bir diğer avantajı da sıcağa maruz kalmayacak olmanızdır.

Eğer vaktiniz ve paranız varsa mutlaka Petra by Night’a katılmanızı öneriliyor. Binlerce mumla süslenen kayıp şehri bir de akşam mum ışıklarının silik ışıkları altında görmelisiniz.

Şimdi hemen gündüz alınan biletle akşam da girebilir miyiz diye soracaksınız haliyle. Sorun tabi anlarız. Çünkü biz de gitmeden aynısı sormuştuk. Ama cevap Hayır!

Gündüz ücretinin yarısını ödemek zorundasınız. Pazartesi, çarşamba ve perşembe günleri bu gösteri sergileniyor. Bilginize!

Hollywood filmleri ile ölümsüzleştirilen bir Petra için tavsiye edeceğimiz filmler;

Indiana Jones: The Temple of The Doom

Lawrence of Arabia

The Mummy Returns: Mumya Geri Dönüyor

Body of Lies

Hurt Locker

Transformers: Revenge of The Fallen

Heaven in The Kingdom

Sinbad and the Eye of the Tiger

Terra X – Expedition

Xin A Li Ba Ba

Mortal Kombat: Annihilation

Son of God

Spiritual Warriors

Digging for the Truth

Lady and Her Slaves

Diğer yerler:

1 - Wadi Rum. (Rum Vadisi)

2 - ARTEMİS TAPINAĞI (Jerash şehrinde )

3 - AMMAN KALESİ (AMMAN CİTADEL)

4 - NEBO DAĞI

5 - Lut Gölü (Dead Sea)

6-  Nebo Dağı

7- Baptism Bölgesi

8- Mujib Vadisİ

9- Kerak Kalesi

10- Ma’in Hot Spring Oteli

11- Madaba Kasabası

12-Akabe

Ülkeye Özgü yiyecekler:

Son derece lezzetli; humus, mansaf ve et güveç yiyebilirsiniz.

Unesco Dünya Mirasları:

1- Vaftiz Bölgesi “Ürdün Ötesinde Bethany” (Al-Maghtas)

Ölü Deniz'in dokuz kilometre kuzeyinde, Ürdün Nehri'nin doğu kıyısında yer alan arkeolojik sit iki ayrı alandan oluşur: Jabal Mar-Elias (İlya Tepesi) olarak da bilinen Al-Kharrar'a ve kiliselerin bulunduğu bölge Saint John the Baptist Nehri yakınında. El değmemiş bir doğal ortamda, sitenin Nasıralı İsa'nın Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildiği yer olduğuna inanılıyor. Kilisenin kiliseleri ve şapelleri, bir manastırı, hermitlerin kullandığı mağaraları ve vaftizlerin kutlandığı yerlerin dini karakterine tanıklık eden Roma ve Bizans kalıntıları bulunmaktadır. Site Hristiyan bir hac yeridir.

  • Vaftiz Bölgesi “Ürdün Ötesi” Bethany (Al-Maghtas), Ölü Deniz'in kuzeyindeki Ürdün Vadisi'nde yer almaktadır. Sitede Jabal Mar Elias olarak da bilinen Tell el-Kharrar adlı iki farklı arkeolojik alan ve Vaftizci Yahya Kilisesi yer almaktadır. “Ürdün ötesindeki Bethany”, bu siteyi Nasıralı İsa'nın Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildiği yer olarak kabul eden Hıristiyan inancının mezheplerinin çoğunluğu için muazzam dini öneme sahip. Bu referans, keşişlerin, hacılar ve rahiplerin kuşakta ikamet etmeleri ve ziyaret etmeleri ve dördüncü ve 15. yüzyıllar arasında tarihlenen Adanmışlık ve dini faaliyetlerinin tanıklıklarını geride bırakmalarını teşvik etti. Şu anda, site Hıristiyanlar için hac destinasyonu olarak popüler bir statü kazanmış.

  • Tarihi vaftiz olayının anısına bağlı olan fiziksel kalıntılar arasında bir su toplama sistemi ve havuzların yanı sıra daha sonra inşa edilmiş kiliseler, şapeller, bir manastır, keşiş mağaraları, haç biçimli bir vaftiz havuzu ve bir hac istasyonu bulunmaktadır. Bu arkeolojik yapılar, kiliselerin ve şapellerin inşasını, keşiş mağaralarının yerleşimini ve hac faaliyetlerini başlatan bu atfedilmiş önemin ilk başlangıcını göstermektedir. Temel öneminin ötesinde, site aynı zamanda, monoteist dinlerle ortak olan İlyas (İlyas olarak da adlandırılır) ve Elisha'nın yaşamı ve yükselişi ile de ilişkilidir.Ürdün'ün ötesindeki Bethany” istisnai bir şekilde vaftiz geleneğini, Hıristiyan inancında önemli bir kutsallığı ve onunla birlikte bölgeye yapılan tarihi ve çağdaş pratiği temsil ediyor. Bu gelenek, 4. yüzyıldan beri vaftiz pratiğine gönderme yapan arkeolojik kanıtlarla gösterilmiştir. Hristiyan çağrışımlarının çoğunluğu, Bethany'nin Ürdün'ün ötesinde, kültürel geleneğin tarihi ve şimdiki uygulamasını şiddetle karakterize eden bir mahkûmiyet olan Nasıralı İsa'nın vaftizinin otantik yeri olduğunu kabul etti.

  •  Vaftiz Bölgesi, “Ürdün Ötesinde Bethany” (Al-Maghtas), Hristiyan vaftiz geleneğiyle doğrudan ilişkilidir. Mülkiyet, Hristiyan mezheplerinin çoğunluğu için İsa'nın vaftiz yeri olarak ve bin yıldan beri popüler bir hac destinasyonudur. Mülkiyetinde yer aldığına inanılan bu tarihi olayla olan ilişkisi ve Vaftiz Alanında devam eden çağdaş ritüeller, Hıristiyan vaftiz geleneğiyle doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir.

 2 – Petra

  • Tarih öncesi zamanlardan beri yaşayan, Kızıldeniz ile Ölü Deniz arasında yer alan bu Nabatar karavan kenti, Arabistan, Mısır ve Suriye-Phoenicia arasında önemli bir kavşaktı. Petra yarı inşa edilmiş, kayaya yarı oyulmuş ve geçit ve geçitlerle dolu dağlarla çevrilidir. Antik Doğu geleneklerinin Helenistik mimariyle harmanlandığı dünyanın en ünlü arkeolojik alanlarından biridir.

  •  Kızıldeniz ile Ölü Deniz arasında yer alan ve tarih öncesi zamanlardan beri ikamet eden Nabateans kayalık başkenti, Helenistik ve Roma döneminde, Arapların tütsüsü, Çin'in ipekleri ve Hindistan'ın baharatları için önemli bir kervan merkezi haline gelmiş Arabistan, Mısır ve Suriye-Phoenicia arasında bir kavşak. Petra yarı inşa edilmiş, kayaya yarı oyulmuş ve geçit ve geçitlerle dolu dağlarla çevrilidir. Ustaca bir su yönetim sistemi, Nabata, Roma ve Bizans dönemlerinde esasen kurak bir alanın geniş bir yerleşimine sebep olmuş. Belirgin bir kırmızı kumtaşı manzarasında yer alan Petra dünyanın en zengin ve en büyük arkeolojik alanlarından biridir. 

  •  Petra'nın Üstün Evrensel Değeri, karmaşık mezar ve tapınak mimarisinin büyük bir bölümünde bulunur; dini yüksek yerler; mevsimsel yağışları kontrol eden ve koruyan çok sayıda sarnıç ve rezervuar ağı ve bakır madenciliği, tapınaklar, kiliseler ve diğer kamu binalarını içeren kapsamlı arkeolojik kalıntılarla birleşen kalan kanallar, tüneller ve saptırma barajları. Helenistik mimari cephelerin, Khasneh, Urn Türbesi, Saray Türbesi, Korint Türbesi ve Deir ("manastır") dahil olmak üzere geleneksel Nabataean kaya kesme tapınağı / mezarlarıyla birleşmesi, eşsiz bir sanatsal başarıyı ve olağanüstü bir mimari topluluğu temsil eder. M.Ö. birinci yüzyıllara takabül eder.

  •  Doğudan bir zamanlar kapsamlı bir ticaret kentine ana giriş olan ve doğal bir sarma kayalık yarık (Siq) ile yaklaşan dramatik Nabatali / Hellenistik kaya kesme tapınağı / mezarları eşsiz bir sanatsal başarıyı temsil ediyor. 19. yüzyılın başlarından beri ziyaretçileri büyüleyen kayıp bir kentin başyapıtlarıdır. Giriş yaklaşımı ve yerleşimin kendisi, geniş su dağıtım ve depolama sisteminin yaratıcı dehasıyla mümkün olmuştur.

  •  Asurlulardan anıtsal Hellenistik dönemine kadar mimari etkileri yansıtan sayısız kaya mezarının serimli sıraları; Jebels Madbah, Mereisrah, Khubtha, Habis ve Al Madras da dahil olmak üzere kurban ve diğer dini yüksek yerler; kapsamlı su mühendisliği sisteminin kalıntıları, surlar ve müstakil tapınaklar; bahçe terasları; mezarlık, tapınaklar, su depoları ve rezervuarlar da içeren kuzey (Barid veya Küçük Petra) ve güneydeki (Sabra) yaklaşımlarla ilgili dış karavan sahneleyici direkleriyle birlikte mezarları ve yazıtları, şimdi kaybolan Nabata uygarlığının önemli bir kanıtıdır. Dördüncü yüzyılda M.Ö. birinci yüzyıl.

  •  Beidha'daki Neolitik yerleşimin kalıntıları, Umm al Biyara'daki Demir Çağı yerleşimi, Umm al Amad'daki Kalkolitik maden sahaları, sütunlu cadde, üç kemerli giriş kapısı, tiyatro, Nymphaeum ve hamamları içeren Graeco-Roma sivil planlarının kalıntıları; üçlü-apses bazilikası kilisesi ve Urn Türbesi'nde yaratılmış olan kilise; Habis ve Wueira'nın kalan Haçlı kaleleri; Caminin, geleneksel olarak Hz. Peygamber'in mezar yeri olan Jebel Haroun'a kurulması, Petra bölgesindeki eski uygarlıklara istisnai bir tanıklık ediyor.

  •  Petra'da (Khasneh, Urn Türbesi, Saray Türbesi ve Korinth Türbesi dahil) ve Deir'de ("manastır") sözde "kraliyet mezarları" olarak adlandırılan mimari topluluk Doğu geleneğine sahip Helenistik mimari, çağımızın ilk binyılın başında Doğu ve Batı'nın önemli bir buluşmasını işaret ediyordu.

  •  Umm al Amad bakır madenleri ve yeraltı galerileri, MÖ 4. binyıldan kalma önemli bir maden yapısı örneğidir.

  •  Derivasyon barajı kalıntıları, Muthlim tüneli, su kanalları, su kemerleri, rezervuarlar ve sarnıçlar, M.Ö. 1. yüzyıldan MS'e kadar uzanan su mühendisliğinin olağanüstü bir örneğidir.

 3-Quseir Amra

 8. yüzyılın başlarında inşa edilen bu olağanüstü iyi korunmuş çöl kalesi hem garnizonlu bir kale, hem de Emevi halifelerinin ikametgâhıydı. Bu küçük keyfi Sarayın önemli özellikleri kabul yeri salonu ve hamam vardır, hem zengin zamanın laik sanatını yansıtan figüratif duvar resimleri ile dekore edilmiştir.

 Üstün Evrensel Değer

Sekizinci yüzyılın başlarında, mevsimsel bir suyolu olan Wadi Butum'un yanına inşa edilmiş olan bu çöl yerleşimi, hem garnizonlu bir kale hem de Emevi halifeliğinin ikamet / eğlence sarayıydı. Son derece iyi korunmuş, küçük bir zevk sarayı, zamanın seküler sanatını yansıtan figüratif duvar resimleriyle zengin bir şekilde dekore edilmiş olan bir resepsiyon salonu ve hamam (soyunma odası, sıcak su ve sıcak odalar içeren bir banyo kompleksi) içermektedir.

Hamam binasının ve resepsiyon salonunun geniş fresk tabloları, Emevi döneminin İslam mimarisine özgüdür. Duvar resimlerinde klasik pagan temaları, Bizans tarzı portreler ve av sahneleri, hayvan ve kuş tasvirleri, Yunanca ve Arapça yazıtlar bulunur. Zodyakın caldarium'un kubbeli tavanındaki (sıcak oda) temsili, kubbe üzerindeki göklerin haritasının hayatta kalan en eskilerinden biridir.

Bu zevk sarayının bir bölümünü oluşturan çöl yerleşimi, Wadi Butum'un aşiret bölgesi ile etkileşime girmek amacıyla Amman'ın doğusundaki yarı kurak bölgede oluşturulmuş birkaç kişiden biriydi. Bu nedenle, Quseir Amra, özellikle ilk İslam halifeliğinin idari stratejisi ile ilgili olan belirli bir mimari topluluk türünün olağanüstü bir örneğidir.

Quseir Amra resimleri Emeviler Dönemi'nde eşsiz bir sanatsal başarı oluşturur. Resepsiyon salonu ve banyo binasının fresk tabloları, Prens için yeryüzünün umurunda olmayan bir rahatlama yeri yaratırken, erken dönem İslam sanatına ve onun klasik ve Bizans emsallerinden türetilmesine yeni bir bakış açısı getiriyor. Zodyak kubbesi, insan portreleri ve av sahnelerinde hayvan ve kuş tasviri, İslam sanatının sadece bu erken döneminde bulunur.

Quseir Amra, İslam öncesi seküler bir kültürle iç içe olan ve sade dini ortamı görsel sanatlarda çok az iz bırakan Umayyad uygarlığına istisnai bir tanıklık ediyor.

Kuzeye birkaç yüz metre uzaklıktaki kale / garnizon binalarının kalıntıları ve tarımsal su toplama işlerinin yanı sıra, resepsiyon salonu ve bitişik kuyusu ile freskle boyanmış banyo binası, tank ve su kaldırma hidrolik sistemi drenaj boruları ve fosseptik, bir Emevi çöl kurumu için olağanüstü bir örnek teşkil ediyor.

Qasr el Mushatta'daki anıtsal cephesinin rölyef süslemelerinin Berlin Müzesi'ne gönderildiği ve Qasr al Khayr el-Sharqui ve Qasr al-Khayr el-Gharbi kalıntılarının birkaç dekoratif unsur içerdiği gerçeği göz önüne alındığında, Qusair Amra Qasr Hisham ve mozaikleriyle birlikte, Ürdün ve Suriye'deki dekore edilmiş Emevi sarayları ve kaleleri ile en iyi şekilde korunmaktadır.

4-Um-Rasas (Kastrom Mefa'a)

Bir Roma askeri kampı olarak başlayan ve 5. yüzyıldan kalma bir kasaba haline gelen bu arkeolojik alanın çoğu kazılmamıştır. Roma, Bizans ve Erken Müslüman dönemlerine ait (MS 3. ve 9. yüzyılların sonu) kalıntıları ve müstahkem bir Roma askeri kampı içerir. Sitede, bazıları iyi korunmuş mozaik zeminlere sahip 16 kilise vardır. Özellikle dikkat çeken, bölgedeki kasabaları temsil etmesiyle Saint Stephen Kilisesi'nin mozaik zeminidir. İki kare kule muhtemelen dünyanın bu bölümünde iyi bilinen stilitlerin (sütun ya da kulenin üstünde izolasyonla zaman geçiren münzevi keşişler) uygulamadaki tek kalıntısı. Um-Rasas, kurak bir bölgede eski tarımsal ekim kalıntılarıyla çevrili ve onlarla işaretlenmiştir.

Üstün Evrensel Değer

Madaba'nın güneydoğusundaki yarı kurak bozkırın kenarında yer alan ve bir Roma askeri kampı olarak başlayan ve 5. yüzyıldan kalma bir kasaba haline gelen bu arkeolojik alan, büyük ölçüde kazılmamıştır. Müstahkem bir Roma askeri kampı ve bazıları iyi korunmuş mozaik zeminlere sahip on altı kilise de dahil olmak üzere Roma, Bizans ve Erken Müslüman dönemlerine ait (MS 3. ila 9. yüzyılların sonu) kalıntılardan oluşmaktadır. Özellikle dikkat çeken, bölgedeki kasabaları temsil etmesiyle St. Stephen Kilisesi'nin mozaik zeminidir. Yüksek bir kare kule ve birleşik binalar muhtemelen dünyanın bu bölümünde iyi bilinen uygulamaların (bir sütunda veya kulede izolasyonda zaman geçiren münzevi keşişler) stilistik kalıntılarıdır. Umer-Rasas, teraslama da dahil olmak üzere eski tarımsal ekim kalıntıları ile çevrilidir ve noktalanmıştır.

Sitenin Üstün Evrensel Değeri, Bizans / Emevi döneminin geniş yerleşim birimlerinde bulunmaktadır. Bu kalıntılar eski Roma kalesinin içini kaplar ve ayrıca duvarlarının dışına kuzeye uzanır. Mozaik döşemeleri sanatsal açıdan değerli kiliseleri de içermektedir. Kuzeye doğru, taş ocağı ve sarnıçlarla ilişkili ayrı bir harabeler grubunda, stilit keşişlerin benzersiz bir şekilde tam bir kule yerleşimidir.

Eski Bizans İmparatorluğu'ndaki birkaç Filistinli ve Mısırlı kentin Aziz Stephen Kilisesi'nin mozaik katındaki resim haritaları, Yunanca harflerinde yer adları ile tanımlanmaktadır. Bunlar hem sanatsal hem de coğrafi bir kayıt olarak özel öneme sahip. Aslanlar Kilisesi, Piskopos Sergius Kilisesi, Nehirler Kilisesi, Palmiye Ağacı Kilisesi, Piskopos Paul Kilisesi ve Rahip Wa Kilisesi dahil diğer mozaik kiliseler, kuşları ve hayvanları tasvir eder. Balıkçılar ve avcılar geniş geometrik mozaik halılarla kaplanmıştır.

Stilit keşişlerin yaşam tarzı, küçük bir kilisenin (Kule Kilisesi) birleştiği avlunun ortasındaki 14 metre yüksekliğindeki taş bir kule ile taşınır. Kulenin tepesinde, çıkarılabilir bir merdivenle görünen güneydeki bir kapıdan erişilebilen bir oda keşişlerin yaşam alanıydı.

Arkeoloji ve yazıtlar, 7. ve 8. yüzyılların İslami döneminde manastır Hristiyanlığının tolere edildiğine ve devam edildiğine ve bölgedeki tek tanrılı inançların yayıldığına tanıklık ettiğini kanıtlar.

Um-Rasas, St Stephen kilisesinin mozaik tabanının sanatsal ve teknik nitelikleri göz önüne alındığında, insan yaratıcı dahinin şaheseridir.

Um-Rasas benzersiz ve eksiksiz (bu nedenle çarpıcı) bir stilit kulesi örneği sunar.

Kriter (vi): Um-Rasas, manastırlıkla ve İslam da dahil olmak üzere tüm bölgedeki monoteizmin yayılmasıyla güçlü bir şekilde ilişkilidir.

5-Wadi Rum Korunan Alan

Karışık bir doğal ve kültürel alan olarak adlandırılan 74.000 hektarlık mülk, Suudi Arabistan sınırına yakın, Ürdün'ün güneyinde yer alıyor. Çeşitli dar geçitler, doğal kemerler, yükselen kayalıklar, rampalar, devasa toprak kaymaları ve mağaralardan oluşan çeşitli bir çöl manzarasına sahiptir. Sitede bulunan Petroglifler, yazıtlar ve arkeolojik kalıntılar, 12.000 yıllık insan işgaline ve doğal çevre ile etkileşime tanıklık ediyor. 25.000 kaya oymacısının 20.000 yazıt ile birleşimi, insan düşüncesinin gelişimini ve alfabenin erken gelişimini izler. Site, bölgedeki pastoral, tarımsal ve kentsel aktivitenin gelişimini göstermektedir.

Üstün Evrensel Değer

Wadi Rum Koruma Alanı (WRPA), Ürdün'ün güney kesiminde, Rift Vadisi'nin doğusunda ve merkezi Ürdün platosunun dik yükselişinin güneyinde yer almaktadır. 74.200 hektarlık bir alanı içermektedir. WRPA'nın doğal değerleri karasal kumtaşı içinde geliştirilen çöl yer şekillerini içerir. Bu yer şekilleri, litoloji, tektonik faaliyetler (hızlı yükselme, çok sayıda hata ve eklem dahil) ve yüzeysel işlemler (çöl iklimi ile ilgili çeşitli iklim ve erozyon türleri dahil) gibi çeşitli kontrol faktörlerinin bir kombinasyonu altında geliştirilmiştir. nemli geçmişte iklimi gösterir), milyonlarca yıldır devam eden peyzaj evrimini temsil eder.

Yaygın Petrolifler, yazıtlar ve arkeolojik kalıntılar, Arap Yarımadası'ndaki pastoral, tarımsal ve kentsel insan faaliyetlerinin evrimini ve bölgenin çevre tarihini gösteren 12.000 yıllık insan işgali ve doğal çevre ile etkileşime tanıklık ediyor.

WRPA’daki kaya sanatı, yazıtlar ve arkeolojik kanıtlar, ilk sakinlerinin kültürel geleneklerinin istisnai bir kanıtı sayılabilir. 25.000 petroglif, 20.000 yazıt ve 154 arkeolojik alanın birleşimi, en az 12.000 yıllık bir süre zarfında yaşama ve arazi kullanımının sürdüğüne dair kanıt sağlamaktadır. İnsan ve hayvan figürlerini temsil eden petroglifler, kayalar, taşlar ve uçurum yüzlerine oyulmuştur. Mülkiyette uzun vadeli pastoral, tarımsal ve kentsel insan faaliyetlerinin kanıtlarını sağlarlar. Gravürler, resimsel bir kültürde ayrıntılı bir estetik duygusu olduğunu gösterir ve arkeolojik bulgular Neolitik dönemden Nijeryalı'ya kadar olan tüm dönemleri kapsar. 

WRPA'daki yer şekillerinin çeşitliliği, insan yerleşiminin desteklenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Kaya sanatı, yazıtlar ve su toplama sistemleri, hareketli hayvancılık ve tarım alanlarında geliştirilen ve Arap Yarımadası'nın yarı kurak doğu çöl çevresiyle insan etkileşiminin daha geniş bir bağlamının bir parçasını oluşturan ardışık toplulukların yerleşimini belgeliyor. WRPA, iklimin Bronz Çağı'nda kuruduktan sonra sürekli varlığını sürdürmek için kıt kaynaklardan en iyi şekilde yararlanan insan topluluklarının adapte edilebilirliğini ve ustalığını gösteren bir çölde yerleşmiş ve mobil yaşam tarzlarının sürekliliğinin anlaşılmasına yardımcı olur (M.Ö. 3. bin yıl). .

WRPA, muhteşem kumtaşı dağları ve vadileri, doğal kemerler ve dar geçitler, yükselen kayalıklar, devasa toprak kaymaları ve sergilenen dramatik mağara ayrışma formları yelpazesiyle tanınan ikonik bir çöl manzarası olarak tanınır. Mülkiyetin estetik değerlerinin temel özellikleri, renklerin mozaiği ile birlikte, hem dar kanyonlara hem de çok büyük wadislere bakan manzaraları ve uçurumların ölçeği ile, yer formlarının çeşitliliğini ve büyüklüğünü içerir. Mülkiyet, korumalı bir ortamda, drenaj insizyonu, tuz, biyolojik ve diğer işlemler ile şiddetli hava koşulları ve dünyanın en muhteşem bal peteği ağları ile birlikte dik kumtaşı kayalıklarının baltalanması sonucu oluşan yer şekillerinin istisnai bir kombinasyonunu sergiler.

Geçici Listedeki Siteler (15)

1-Kıyı (Yerleşim)

Modern Kıyı köyünde (Amman) 25 km güneyinde ve karayolunun 100 metre batısında bulunan yerleşim yeri olan bir Emevi, Yakın Doğu'daki en eski ve en eksiksiz Umay eyaleti topluluklarından biridir. Tipik bir Emevi yerleşimi oluşturan yapıların neredeyse tamamını elinde tutar: bir ana konut sarayı, bir cami, bir mezarlık, bir hamam, konutlar, önemli bir tarım barajı, bir ana rezervuar ve onlarca küçük sarnıç. Kıyı her zaman küçük bir Roma kalesi olarak görülmüştü, büyük ölçüde kale şeklindeki şekli ve Arapça adındaki Kıyı adının Latince "castellum" kelimesinden ya da küçük şatodan geldiği varsayımı. Alman akademisyen Heinz Gaube tarafından yapılan yüzey incelemeleri ve Dr Patricia Carlier ve Frederic Morin başkanlığındaki bir Fransız ekibinin kazıları, Kıyı'nın neredeyse bilinen bir Umayyad sarayı ve minare caminin olabileceğini gösteren kalıntılarıyla birlikte neredeyse tamamlanmış bir Umayyad kompleksi olduğunu göstermiştir. . Neredeyse 68 metre kare olan saray, doğu duvarındaki bir kulede, ince oyulmuş taşlarla süslenmiş ana giriş salonuna sahipti. Sarayın dört dairesel köşe kulesi ve 12 yarı dairesel aralık kulesi vardır. Kazılan güney-doğu köşe kulesi, Memlükler döneminde (MS 13. - 15. Yüzyıllar) yeniden kullanıldığında değiştirilen orijinal iç odaların bir kısmını elinde tutmaktadır. Giriş holü, büyük bir yeraltı sarnıçlı merkez avluya açılan ve altı ile çevrili bir girişe açılmıştır. ve dairesel minaresi, İslam aleminin ilk günlerinden kalan en eski minarelerden biridir. Sarayın güney-batısı Ürdün'de Kudüs'e yönelmiş en eski mezarlarından bazıları ve Emevi ve Abbasi dönemlerine tarihlenen en az 17 yazıtlı mezar taşı ile Ürdün'de bilinen ilk erken İslam mezarlığıdır. Mezar taşları, Madaba arkeoloji müzesinde ve Kıyı mozaiklerinin parçalarıyla sergileniyor. Doğuda bir kilometreden fazla, otoyolun karşısındaki karayolunda, Kıyı kent sakinlerinin sulama için yaklaşık iki milyon metreküp yağmur suyu depolamak için inşa ettikleri 400 metre uzunluğunda, 4,3 metre kalınlığında taş baraj var. Sarayın kuzey-batısındaki bir kilometreye yakın, modern Kıyı köyünün kenarında, 30x22 metre ve 4,5 metre derinliğinde, 4 kapasiteye sahip büyük bir rezervuar, 000 metreküp. Qastal'ın saray, cami ve baraj için yapı taşlarını sağlayan ocağından oluşturulmuştur. Rezervuarın merkezinde, orijinal su göstergesinin alt kısmı bulunur. Sarayın iki kilometre kilometresindeki 70'in üzerinde küçük sarnıç, yerleşimin yıl boyunca su ihtiyacını karşıladı. Sarayın batısında, Kıyı Emevi hamamlarının belli belirsiz kalıntıları bulunmaktadır. Demir Çağı ve Nabataean döneminde yerleşmiş görünen Zabayir el-Qastal'in arkeolojik höyüğüne bitişik olarak geçen, Kıyı'nın güney-batısındaki bir kilometreye ait Roma / Bizans dönemine ait eski bir yolun izleri de tespit edilmiştir. Roma ve Bizans dönemleri. TARİHİ Sarayın, İslam'ın ilk dönemlerinden en büyük inşaatçılarından olan Emevi Halifesi Abd el-Malik ibn Marwan (MS 685-705) tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Ayrıca Kudüs'teki Kaya Kubbesi'nin yapımından da sorumluydu. Qastal'in erken tarihi, Ürdün'de hiç bitmemiş diğer bazı Emevi çöl komplekslerinin aksine neden tamamlandığını ve yaşadığını da açıklıyor. Muhtemelen bu bölgedeki bilinen en eski Emevi yerleşimidir. Emevi dönemi boyunca kullanılmış gibi görünmektedir ve Mushatta doğuya sadece beş kilometre mesafede inşa edilirken, muhtemelen Halif Valisi II (MS 743-44) tarafından kullanılmıştır. Emayyad şairi Kuthayyir 'MS 723’te II. Mezar taşı yazıtlarından da bildiğimiz üzere, bu site Abbasi dönemine (MS 750-969) çok iyi kullanılmış. Kısa bir terk edildikten sonra, Ayyubid / Mamluke döneminde (MS 1171-1516) daha az görkemli bir yerleşim bölgesi olarak yeniden kullanıldı. Orta avluda yer alan, kötü inşa edilmiş ancak ayakta duran duvarların çoğu, Ayyubid / Mamluke iç yapılarını temsil etmektedir.

2-Deir 'Ain' Abata'da Agios Lot Kutsal Alanı

Site, Ölü Deniz'in güney-doğu ucunda, modern Safi kasabasına (İncil'deki Zoara) bakan dik bir dağ eteğindeki yamaçta yer almaktadır. Tam olarak Agios Tapınağı (= "Yunanca Saint") Ürdün'de Madaba'da MS 8. yüzyılda bulunan mozaik zemin haritasında Zoara'nın yanında Lot olarak tasvir edilmiştir. Deir 'Ain' Abata'nın (= "Arapça'daki Abata baharındaki manastır") varlığı, ilk olarak 1986 yılında B.MacDonald tarafından bölge araştırması sırasında bildirildi. Ertesi yıl KD Polites, siteyle ilgili sistematik bir araştırma başlattı ve 1998'de 1996 yılına kadar devam eden British Museum tarafından desteklenen bir kazı projesine başladı. Agios Lot Tapınağı, üzerinde bir sürü sürü bulunan bir Bizans manastır kompleksinden oluşuyor. . Odak noktası, erken Hıristiyanların inandığı gibi, Lot ve kızlarının Sodom'un yıkımından sonra sığındıkları doğal bir mağara etrafına inşa edilmiş üç katlı bir bazilika kilisesidir (Yaratılış 19). kuzeyde bir fırınla ​​bir yemekhane, bir hacı pansiyonu ve bir cenaze odası. Kilise, Bizans Rumuna yazılmış ve MS 606 ile Mayıs 691 tarihlerine tarihlenen mozaik zemin döşemeleri ile bezenmiştir. Agios Lot'u çağıran, taş üzerine iki diğer Yunan yazıtı, sitenin Hristiyan'ın Sığınak olarak tanımlandığını onaylar. TARİHÇE Materyallerin büyük bir kısmı erken Bizans dönemine (MS - 7. - 7. yüzyıllar) dayanmaktadır ve kilise ve manastırla ilişkilendirilmiştir. Nijeryalı seramik varlığı (MÖ 1. yy - MS 1. yy. ) en erken mesleği hesaba katar ve anlaşmanın kuruluşuyla ilgili olabilir. Ayrıca, İlk Tunç Çağı I (MÖ.3000) ve Orta Tunç Çağı II (MÖ.2000-1500) mağarada ve manastırın etrafındaki mezarlar, daha önce de kutsal bir yer olarak 'Ain' Abata bölgesini göstermektedir. -Hristiyan zamanları. Sahanın son mesleği, Abbasi Halifeliğinin başındaydı (MS 8. yüzyıldan 9. yüzyılın başlarına kadar). 1993'ten beri Ürdün Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı, bölgedeki restorasyonlara sponsorluk yapıyor. mağaradaki ve manastırın etrafındaki mezarlar, Hristiyanlık öncesi dönemde bile kutsal bir yer olarak 'Ain' Abata bölgesini yansıtmaktadır. Sahanın son mesleği, Abbasi Halifeliğinin başındaydı (MS 8. yüzyıldan 9. yüzyılın başlarına kadar). 1993'ten beri Ürdün Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı, bölgedeki restorasyonlara sponsorluk yapıyor. Mağaradaki ve manastırın etrafındaki mezarlar, Hristiyanlık öncesi zamanlarda bile kutsal bir yer olarak 'Ain' Abata bölgesine atfedilir. Sahanın son mesleği, Abbasi Halifeliğinin başındaydı (MS 8. yüzyıldan 9. yüzyılın başlarına kadar). 1993'ten beri Ürdün Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı, bölgedeki restorasyonlara sponsorluk yapıyor.

3-Shaubak Kalesi (Montreal)

Alan, Kerak'ın güneyinde ve Petra'nın yaklaşık 25 km. Güneyinde yer almaktadır. Shaubak kalesi, MS.1115'teki Haçlı kral Baldwin'in bölgenin genişletilmesi amacıyla konik bir tepenin zirvesine inşa edilmiştir. Ölü Deniz'in doğusundaki Frankkan yerleşiminin ve karavanların kuzeyde Suriye ile Kızıldeniz ve Mısır arasında karavanların geçtiği ıssız yolun kontrolü. Siteyi işgal eden ilk haçlı kale inşa etmek ve kralın inşaatlarına şahsi katılımını anmak için sadece on sekiz gün sürdü. “Mount Royal” adı verildi. Çavuşlar ve ücretli villeins 'Tyre William'ın eski Fransız çevirisi olarak yeni kazanılan bölgeye koyar. Bu nedenle Montreal'i daha sonraki bir tarihte kendi burgesanlarını işleyen bir tarihte bulmak hiç de şaşırtıcı değil. Frankish yerleşimciler yanında Haçlı döneminde Shaubak da yerli Hıristiyanların ve muhtemelen bazı Müslümanların önemli bir nüfusa ev sahipliği yaptı. Hacı Thietmar burada 1217'de bir Fransız dulunu da içeren karışık bir Müslüman ve Hıristiyan nüfusu buldu. On ikinci yüzyıldan kalma Frankish kalesi, Müslüman Ayyubidler ve Memlükler tarafından büyük ölçüde eklenmiştir. Son zamanlarda kapsamlı bir anket ve konsolidasyon gerçekleştirilmektedir. Shaubak çevresindeki araziler, mısır, zeytin, üzüm, şeker ve kayısı içeren tarım ürünleri için orta çağlarda görülmüştür. Eylül ve Kasım aylarında, AD.1171'de kale, Saladin tarafından başarısızlıkla kuşatıldı. Ancak, 1182 mayısunda 1187'de Selahaddin, çevredeki arazileri tahrip etti. Hattin savaşından sonra (4 Temmuz 1187), Chatillonlu Transjordan Reynald Lordu'nun da canını kaybettiği zaman, Montreal'deki garnizon neredeyse 11 yıl sonra, 1189 baharında teslim oldu. Adil ve Antakya'ya güvenli bir davranış kabul etti. Ancak Montreal kalesi, iki dini bina kalıntısı içermektedir. Birincisi, iç koğuşta, kale kilisesinden ziyade cemaat kilisesi karakterine sahip üç katlı bir bina var. Dış koğuşta veya barbican'daki ikincisi, Petra'daki El Wu'aira kale şapellerine benziyor ve bununla birlikte, iki binanın kesin işlevleri ve tarihlendirilmesi tam olarak belli değil. Shaubak'taki büyük kilisenin kalıntıları, bir buçuk asırdan fazla bir süredir ziyaretçilerin dikkatini çekti. Kilise, iç koğuşun doğu tarafına oturmakta, doğu ucu, kapalı duvar hattının dışına çıkmakta ve esasen dış kale kapısına yaklaşan bakan bir yapı oluşturmaktadır. Eğimli zeminde yapıldığı için kilisenin doğu ucu, doğu körfezin altından geçen namlu kubbeli bir geçişi saran devasa bir yapay altyapı üzerine kuruludur. Ancak, doğu ucunun ve ilk koyun çoğu çöktüğü zamandan beri var.

 

4-Qasr Bshir (Bir Roma Castellum)

Yaklaşık 80 km. Amman'ın güneyinde ve günümüzdeki El-Katar kasabasının 15 km kuzeybatısında ve El-Lejjun lejyonunun kalesinin kuzeydoğusundakiyle aynı mesafede Qas Bshir kalesidir. Son derece iyi korunmuş olan bu castellum, İmparatorluğun güneydoğu ucunda, bu konuda Roma'nın uzun süre kaybolmuş kudretinin keskin bir hatırlatıcısı olarak duruyor. Kale, ca. 800 m, geniş, dalgalı bir ovada sığ bir çöküntü ortasında, hepsi Wadi Mujib'e batıya akan çok sayıda sığ wadi (vadi) yatakla kesilmiştir. Kuzeyde, yaklaşık 3 km uzaklıktaki Wadi Mujib'in bir kolu olan Wadi Su'aydah'a bakan tepelerden oluşan bir sırt vardır. Doğuya yaklaşık 2 km, doğuya doğru çöle bakan alçak bir sırt vardır. Bölgenin kendisi en iyi kurak bozkır arazisi olarak tanımlanır. Castellum'un oturması alçak bir tepenin hemen altında, batı tarafında güneybatı yönüne sahip. Ana kaya çok sığ olup, sadece ince bir ağlama yatağı ile kaplıdır. Kulelerin zirvesinden kale, güney hariç her yöne mükemmel manzaralar eşliğinde, çevreye hakimdir. Ova boyunca veya tepelerden doğuya doğru tüm hareketler buradan izlenebilir. Arazinin ideal olduğu süvari devriyeleri, fort'ın gözetim potansiyeline katkıda bulunmuş olacaktı. Batıda, Moabite platosunun verimli, yerleşim bölgesi Wadi Mujib'in karşısında görülür. Nabatalyalılar ve Romalılar tarafından yeniden kullanılan iki eski Demir Çağı kulesi, Kasr Abu el-Kharaq ve Kasr el-Al görsel menzildeydi. Qasr Bshir, planda kabaca kare şeklindedir. 56.30 m (SE), 57.05 m (SW), 56.75 m (NW) ve 55.45 m (NE) kenarları ile. Binanın baskın özelliği olan köşe kuleleri, 3.05 m. Perde duvarından çıkmakta ve 11 - 12 m. Ana geçit güneybatı duvarın ortasında olup, perdeden çıkan ve 6 m genişliğinde olan kulelerle çevrilidir. Bu kulelere erişim, iç avludan kapı geçidinin her iki tarafına açılan odalardan geçiyordu. Bunlar hem zemin hem de üst kat seviyesindeki kulelere erişim sağladı. Güneybatı kulenin bitişiğindeki kuzey tarafında, 0.95 m genişliğinde bir arka kapı vardı. Bu kapı, 1.30 m genişliğinde bir varil tonoz tavanı ile iç avluya açılan bir geçide açılır. Köşe kuleleri, Brunnow ve von Domaszewski tarafından ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Tanımları temelde doğrudur, ancak III ve IV. Kulelerin zemin planlarında küçük düzeltmeler yapılmıştır. Kuleler her biri üç odadan oluşuyordu. Bu odaların en büyüğü dış köşeyi işgal etti ve ca. 5.50 x 4.60 m. Kalan iki oda ca. 3 x 3,30 m ve 2,90 x 4,70 m. Bu odaların tavanları, uçları duvarlara yerleştirilmiş taş kirişleri destekleyen enine kemerler ile taşınmıştır. Üst odaların zemini bu kirişlerin üzerine döşenmişti ve muhtemelen taş levhalardandı. Her bir kulenin iç köşesindeki bir merdiven, bu odalara, her katta iniş yapan kapılar ve çatıya erişim sağladı. Merdiven ca. 1,10 m genişliğinde. Merdiven basamakları, bir yandan kule duvarına yerleştirilmiş taş plakalar, diğer yandan orta merdiven direğidir. Bu kulelerin tepelerinde muhtemelen gözetleme ve işaretleme için kullanılan düz bir platform vardı. Sadece kulelerin en üstündeki odaların pencereleri vardı, bunlar küçük ve duvarlarda yüksektir, ancak dış kulenin duvarlarında ikinci kat seviyesinde kabartmalar vardır. Güneybatı köşe kulesinin yüksekliği 10.10 m'dir. Giydirme cephe alt döşemelerinde megalitik konstrüksiyona sahiptir, parkurlar kademeli olarak tepeye doğru küçülür. Duvar hafifçe inceliyor. Tabanda 1.50 m kalınlığındadır. Boy ca. Duvarı tepeleyen crenellated sur ile 6.50 m. Bu sur boyunca bir geçit, köşe kulelerinden açılan kapılardan sağlanmıştır. Hem kulelerin hem de perdelerin dış duvarları, alt sıralarda, bazıları düz giyimli, bazıları marjinal giyimli, kabartmalı bloklar olan büyük bloklardan oluşuyordu. Üst sıralar küçük bloklardan oluşmuş ve harç içine yerleştirilmiştir. Bir moloz ve harç çekirdeği vardı. İç kısımda alt kısımlarda büyük bloklar yoktu. İç yüz sıvalıydı. Büyük orta avlunun etrafına yayılmış, her biri kuzeydoğu ve güneydoğu kenarları boyunca yedi, kuzeybatı ve güneybatı boyunca altı oda dizisi vardır. Bu odaların yan duvarları, perde duvarının iç yüzüne sadece yüzeysel bir şekilde yapıştırılmıştır. Oda yelpazesi, kuzey tarafındaki merkezi oda dışında, özel bir işlev görmüş ve aşağıda daha detaylı tartışılan geçitin karşısındaki iki kattan oluşuyordu. Bu odaların çatısı, sur yürüyüşü ile aynı seviyede, garnizon için bir savaş platformu görevi görecekti. Zemin kattaki odalardan toplam 23'ü ahır olarak kullanılmış olabilir. Bunlar, perdenin iç yüzeyine yerleştirilmiş, ikisi de kazı yapılan yemlik olarak tanımlanan bir odaya üç, bir odaya yerleştirilen dolap benzeri tesisler nedeniyle yorumlanır. Bu tesislerin varlığı ilk önce Briinnow ve von Domaszewski tarafından ele alındı. Bunları, perdenin iç yüzünün alt kısmının, lento levhaları ile örülmüş bir dizi taş sütun olarak inşa etmesiyle oluşturulmuş üç kişilik bir odaya nişler olarak tanımlamıştır. Kazılmış örnekler ca. Ben 0,60 m derinliğinde ve 1,20 m yüksekliğinde genişim. Bu nişlerin tabanları odanın tabanından 0.70 m yüksektir. Brunnow ve von Domaszewski, bunların başlangıçta duvarı güçlendirmek için tasarlanmış, ancak daha sonra doldurulmamış bir tür kasa olduğunu varsaydılar. Nihai işlevleri üzerine spekülasyon yapmadılar. Amaçlarına dair kesin bir kanıt yoktur. Alt kısımları düz olup, bir yemlikten beklenebilecek havzayı veya çukuru yoktur; Bununla birlikte, ahşap bir besleme rafı veya başka bir cihaz, şimdi ortadan kaybolmuş olabilir. Bu tür kurulum Umm el-Jimal'de benzer şekilde yorumlandıklarında paraleldir. Eğer kale bir süvari birimi (Naarsafari'de bulunan - Wadi Mujib yakınlarındaki Wadi Afaris'te bulunan muhtemelen ala II Miliarensis) tarafından korunuyorsa, muhtemelen bu odaların ahır ve tesislerin yöneticileri olarak yorumlanması muhtemelen doğrudur. 23 odada toplam 69 yönetici bulunmaktadır. bir odaya sadece üç tanesini koyarsak, sadece 69 at için konaklama sağlamak. Bu odalara üçten fazla atın yerleştirilmiş olması mümkün değildir, bunların çoğu sadece 3 m genişliğindedir ve en büyüğü 4 m'nin biraz üzerindedir. Geç İmparatorluk'taki süvari birimlerindeki sınırlamalar, 120 ila 150 adam. Bu tür bir birimin kabaca yarısı için montaj için burada konaklama sağlanmıştır. Herhangi bir zamanda, diğer yarının sınır bölgesi içerisindeki veya ötesindeki devriyeleri monte etmesi ya da belki de birimin çıkarılması da yakınlardaki gözetleme kuleleri ile bezenmiştir. Ayrıca, merkez avluda da ahırlar dikilmiş ya da kalenin dışına itilmiş olabilirdi. Üst odaların büyük olasılıkla, doğrudan dağlarının üstünde uyuyabilmiş olan birlikler için kışla görevi görmüştür. Brunnow ve von Domaszewski, bunun kanıtı bulunmamasına rağmen, zemin kat ile üst odalar arasında merdivenlerle erişim olduğunu belirtti. Aksi takdirde, üst odalara erişim, muhtemelen bu seviyedeki avlunun etrafına yayılan bir geçitle gerçekleştirilmiştir. Güneybatı köşesinde böyle bir geçit kanıtı bulunur. Tarihçe Kelimenin tam anlamıyla İmparatorluğun güney doğu cephesinin ön cephesinde yer alan Qasr Bshir, gözetleme kuleleri ve kaleler zincirinde önemli bir bağlantıydı. Bunlar, bu bölgedeki çöl kuşağı boyunca stratejik bir şekilde konumlandırılmış ve Arabia eyaletinin derinliklerinde ilk savunma hattını oluşturmuştur. Doğuda çölü, göçebe Arapların bölgeleri, siyasi bağlılıkları sıklıkla belirsizdi. Qasr Bshir, quadriburgium olarak inşa edilmiş bir castellum, dört köşede kuleleri çıkarıp kulenin etrafını çeviriyor. Geniş iç avlusu dört tarafı da, perde duvarının iç yüzüne karşı inşa edilen baraka odaları ile çevrilidir. Bu tarz, doğu sınırındaki ve diğer yerlerdeki üçüncü ve dördüncü yüzyılların sonunun tipik bir özelliği gibi görünmektedir. Arabistan eyaletinde, Qar Bshir ile az ya da çok çağdaş olan pek çok yerde onaylanmıştır. Bunların arasında, aynı şekilde Tetrarşik tarih (MS 306), Qasr el-Hallabat, Khirbet ez-Zona, Qasr et-Thuraiya ve Muhattet el-Haj (üst ve alt kaleler) yer almaktadır. Aynı plan, boyut olarak ve aralıklı kulelerin kullanımında değişmekle birlikte. Güneydeki diğer iki benzer bölge, Khirbet el-Qirana ve el-Ouweira da bu gruba ait olabilir, buluşma daha az kesin olmasına rağmen. Bu sitelerden Qasr Bshir ve Deir el-Kahf, 293-306 tarihli yazıtlar ile güvenli bir şekilde tarihlenmektedir. Geç Roma tahkimatlarının Lander sentetik muamelesi, kare kuleli bilinen kaleleri ve Qasr Bshir'inkilere benzer planları olan tarihî kanıtların harmanlanmasıdır. Suriye'de Trablus'ta Han, Hanım Samat, Mleke ve Han Aneybe plan bakımından benzerdir, ancak Ürdün'deki pek çok örnekten farklıdır (Khirbet ez-Zona hariç), köşenin tamamen projelendirilmesi. Bu kalıntılar Strata Diocletiana'ya veya yakınına oturtulmuştur ve muhtemelen tarihte Diocletianic'tir. Kuzey Afrika'da, Aqua Viva'nın kalesi 303 yılına kadar yazılmıştır. Bshir'den (86 m kare) daha büyüktür ve aralıklı kulelere sahiptir ancak tasarımda çok benzerdir. Neredeyse aynı planın daha küçük bir kalesi, tanışma delillerinin bulunmadığı Aquae Herculis'tir. Avrupa'da paralellikler daha az yaygındır ve belki daha sonraki bir tarihtir.

5-Pella (Modern Tabaqat Fahil)

 

Büyük Pella bölgesi, kuzey Ürdün Vadisi'nin sıcak ve verimli eteklerinde, yaklaşık90 kilometre veya başkent Amman'dan arabayla 80 dakika uzaklıkta yer almaktadır. Doğrudan Ürdün Nehri'nin dört kilometre doğusunda ve Ürdün Vadisi'nin ana karasındaki Mashare köyünün hemen bir kilometresinin doğusunda, modern Tabaqat Fahil köyüne doğrudan bitişiktir. Pella'ya sürüş sizi Salt, Zai, Ajlun ve Kufranja bölgelerinde bulunan Ürdün'ün en güzel orman ve dağlık alanlarından birine götürür. Alan, 400 metre uzunluğundaki ana höyük, güneydeki dik Tell Husn ve aralarındaki çok yıllık Wadi Jirm; Wadi Jirm'in hemen arkasındaki doğuya yükselen Jabal Ebu el-Khas; ve doğrudan Tell Husn'un doğusunda, Jabal Sartaba'nın alçak kısımları. Pella yılın dokuz ayı boyunca pastoral ılık ve kurak havaya sahiptir; Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında sıcaktır, gündüz sıcaklıkları 35 derecenin üzerinde Santigrat. Olabildiğince etkileyici olan, bugün sitede görülen mimari kalıntılar, Pella'nın yaşadığı çok eski dönemlerden sadece birkaçını temsil ediyor. Görünür yapıların çoğu, Roma, Bizans ve İslami dönemlerden (MS 2. - 14. Yüzyıllar) kalmalarına rağmen, Pella sürekli olarak ikamet edilmesine ya da hemen hemen her tarihi alanda mevsimsel avcılık, kampçılık, çakmaktaşı ya da gütme alanı olarak kullanılmıştır. Hellenistik, Pers, Demir, Bronz, Kalkolitik, Neolitik ve paleolitik dönemleri içeren tarih öncesi dönem. TARİHÇE Pella, belki de 6.000 yıldan bu yana hiç durmadan yaşadı, sitenin etrafındaki bölge ise yaklaşık bir milyon yıl öncesine dayanan insan faaliyetlerinin belirtilerini gösteriyor. Birçok şekilde, Pella, medeniyetin başlangıcından beri Ürdün ülkesinde insanlık tarihini şekillendiren birçok faktör ve kaynağın bir mikrokozmosudur: coğrafya ve iklim, iletişim yolları, bölgesel ve uluslararası ticaret ve ekilebilir arazilerin kullanılabilirliği, çok yıllık su ve orman ve hayvansal kaynaklar. Son zamanlarda yapılan kazılarda, EB kasabasının iç kesimler içerdiğini veya olası savunma veya lokavt tesisleri bulunduğunu öne süren Tell Husn’un zirvesindeki önemli miktarda Erken Bronz Çağı çanak çömlekleri ortaya çıkarılmıştır. Kısa süre sonra, Orta ve Son Tunç Çağlarında (M.Ö 2000-1200) Pella, yaklaşık 1.500 yıl süren sağlam duvarlı bir kasabanın bulunduğu yerdi. Bunu antik tarihi referanslardan ve MB ve LB sur duvarlarının son arkeolojik kazılarından ve yerli yapılar ve kaya mezarlarından biliyoruz. Ana höyük derin kesimi (alan III) ve yakındaki bir sonda (alan xxxv), bazıları beş metreye kadar kalınlıkta ve dört ayrı MB / LB olmak üzere büyük taş ve kerpiç sur duvarlarını ortaya çıkarmıştır. mimari dönemler. Çamur tuğlaları sur duvarı, hala ana höyüğün çevresindeki alanda görülebilir. Geç Bronz ev yapılarında kalın taş duvarlar, taş kaidelerde daha küçük kerpiç duvarlar, beyaz sıvalı zeminler ve en az iki tawaben (ekmek fırınları) kalıntıları içeren bir şömine bulunmaktadır. Önemli mimari, Pella'nın Doğu Akdeniz'de geniş çapta ticaret yaptığını gösteren çok sayıda kültürel eser ve ithal ürünle tamamlandı. Şehir gelirini ticaret, tarım ve sanayi kombinasyonundan elde etti ve - ithal edilen nesnelerin kanıtlarına göre,

 

6-Qasr Al-Mushatta

 

Ürdün'deki Emevi saraylarının en büyüğü ve en hırslı olan Kasr (Saray) Al-Mushatta, bugün başkent Amman'ın 30 km güneyinde ve Kraliçe Alia Uluslararası Havalimanı'nın kuzey pistinin hemen kuzeyinde ve 11 kilometrelik bir sürüşle kolayca ulaşılabiliyor Havaalanının çevre yolu boyunca. 25 yan daire kulesi de dahil olmak üzere her bir taraftaki 144 metrelik bir kare duvarla çevrilidir ve yapımında kullanılan turuncu renkli yanmış tuğlalar nedeniyle görsel olarak çarpıcıdır. Tek giriş kapısından geçerken, güney duvarında, yayılma Mushatta'nın kısa ömürlü ihtişamında ipucu olarak kalmaya devam ediyor. İlk İslam taş işçiliği ve oyulmuş sıva vitrini olurdu; Ancak geriye kalan tek kanıt, bitkisel, hayvansal ve geometrik motifli ince oyulmuş taş parçalarıdır. kalın rozetler, büyük, ritmik üçgenler, ilmekli ve üzüm yüklü asma sapları, akantus yaprakları ve harika sekizgenler dahil. Süslü oymaların çoğu yüzyılın başında Berlin'e gönderildi - Osmanlı Sultanı Abdul Hamid'den Kaiser Wilhelm'e bir hediye - ve bugün Doğu Berlin müzesinde görülebilir. Güney çevre duvarının yakınındaki bitmemiş temel taşlarına işaret eder. planlanan ancak hiç tamamlanmayan binaların yerleşimi. Kapı, sarayın en önemli kısmına, üçlü kemerli bir çarşıya girilen üçlü "taht odasına" eksenel bir yaklaşım oluşturan bir dizi odaya, mahkemelere ve geçitlere yol açtı. Sarayın kuzey ucundaki bu alan, taş temeller üzerine ateş tuğlalarından yapılmış etkileyici namlulu tonozlu odalarla çevrilidir. Güney duvarında bir niş ana girişin hemen iç kısmında, muhtemelen saray camisinin mihrapı (dua nişi) idi. Her yerde asla tam anlamıyla gerçekleşmemiş bir mimari ihtişam işaretidir "sütun tamburları, başkentler, pilaster üsleri, yarım kemerler ve dağınık oyulmuş taşlar. Tarih Anıtın, MS 743-44 yıllarında Hilali Walid II tarafından başlatıldığı sanılmaktadır. Emevi hanedanı, Bağdat merkezli Abasid yöneticilerinin iktidara gelmesine neden oldu. Emevi hanedanı Bağdat merkezli Abasid yöneticilerinin iktidara gelmesine hemen önce. Asla tamamlanmadı. Emevi hanedanı Bağdat merkezli Abasid yöneticilerinin iktidara gelmesine hemen önce. Asla tamamlanmadı.

 

7-Abila Şehri (Modern Qweilbeh)

ite, Celile Denizi'nin (Tiberias) yaklaşık 25km doğusunda ve yaklaşık 4 km uzaklıktadır. Wadi Yarmouk nehrinin güneyinde. Trans Ürdün Platosu'nu deniz seviyesinden 440m yükseklikte üstesinden getiriyor. Yıllık yağış miktarı ortalama 350-450 mm.dir ve bölgeye tarihin çok uzun bir yayı olan Sun Quarailbeh, güneydeki S-ucunda wadi'de bulunan (dağ) Um el Amad tarafından servis edilmiştir. Site, N, E ve S'de wadis (vadiler) tarafından korunan, her yerde bol miktarda tarım arazisi bulunan ve etrafındaki bol miktarda tarım arazisi ile kutsanmış ve diğerleriyle bağlantıda olan iyi seyahat edilmiş ticaret yollarında kutsanmış Decapolis şehirleri, hem NS hem de EW. Abila bölgesi büyüktür, c.1.5km.NS, c.600m ile sınırlıdır.EW, kuzeydeki Yarmuk'a ve doğudaki Wadi Shallalah'a kadar uzanır. Batıda, Gadarda kentinin su kemerinin başladığı El-Khureibah'ın kısa kesilmesi gerekirdi. Güneyde, Abila, AD97'de ayrı bir şehir olana kadar Capitolias'ı kontrol etti. Abil ve Khirbet Um El'Amad’ın kentin orta kesiminde bulunduğunu söyleyin. Çevredeki yamaçlar mezarlarla bal peteği haline getirilmiş ve Kuzey Abila'da da işgal olduğuna dair bazı kanıtlar bulunmuştur. Megalitik sütunlar ziyaretçiyi Um el-'Amad'da (sütunların anası) selamlar. Sütunlar muhtemelen bir bazilikaya dönüştürülmüş eski bir binanın bir parçası. Dekore edilmiş başkentler Hristiyan kullanımını kanıtlar. Bu bina bazik ve kireçtaşı allitleştirici sütunlarla çok güzel olurdu. Zeminde bitümlü ve hematitik kireçtaşı döşeme taşları kullanılmıştır. Dama tahtası şeklindedir. Bu binaya bağlı devasa bir sarnıç kuzeyde uzanmaktadır. Khirbet'in her tarafında binaların duvar hatları belirgindir. Bir zeytin korusu boyunca kuzeye, khirbet ile bahçıvan arasındaki eyer alanına girerken çeşitli kalıntılar ortaya çıkar. Doğuda tiyatronun sarp cavea'sına, asfalt bir caddeye, banyolara, bazilikaya ve Wadi'nin karşısındaki Roma köprüsüne bakar. Batı tarafında, kentin batı kapısı görülebiliyordu, viyadükleri khirbet'e katılıyor ve anlatıyorlar. Kuzeyde dümdüz ileri Tell Abil'in dik yamaçları. Zirvede üç apsili bazilika kazılıyor. Bazilika'nın merkezi apsisinde, kentin adını taşıyan parçalı bir yazıt bulundu. Mimari parçalar boldur. Savunma duvarının büyük bir bölümü (bazı yükseklikleri 4 m.) Kuzeydoğu cephesinde açığa çıkarılmıştır. Basit sist mezarları, bir columbarium, lahitler ve boyalı mezarlar içeren çeşitli mezarlar keşfedilmiştir. Sahaya bir su sistemi verildi ve bölgeye Khureibah su kemeri tarafından ilave su getirildi. İlkbahardan itibaren Wadi Qweilbeh’in batı tarafında iki su kemeri dolaşıyor ve şehrin merkezine su getirmiş. Abila'dan gelen paralar, eşsiz bir tapınağın varlığını gösterdi. Herakles, Tyche ve Athena gibi Pagan tanrıları Abila'da ibadet edildi. Bir mezarın içinde bulunan Terra-cotta figürinleri, Dionysus Tarihinin ibadetini de gösterir. Quweilbeh / Abila, Edebiyat tarihinde Decapolis denilen şehir grubuna ait olarak bilinir. Şam, Philadelphia (Amman), Scythopolis (Beisan gibi) ), Gadara (Um Qeis), Suaygırları, Pella, Canatha, vb. Abila adında Yunanca bir taş yazıt, Abila'nın Bizans tabakalarında kazılmıştır. Alan başlangıçta, Neolitik dönemlerden Emevi'ye kadar, sınırlı bir ölçüde Abbasi / Fatimi ve Ayiye, Memlük dönemlerine kadar yerleşmişti. Yaygın yerleşim, Orta Tunç / Geç Tunç, Demir Çağı ve Hellinistik, Roma, Bizans ve Emevi dönemlerinde gerçekleşmiştir.

 

8-Gadara (Modern Um Qeis veya Qays)

Antik klasik dönem şehri Gadara ve Decapolis'in bir üyesi şehri (Yunanca On Kent), hem kara bazalt hem de beyaz kireç taşının birçok önemli kalıntısı ve şehrin etkileyici ortamı için Ürdün'ün en etkileyici antik kentlerinden biridir. Kuzey Ürdün Vadisi'ne, Celile Denizi'ne bakan geniş alan, birkaç hektarlık bir alanı kapsayan ayakta duran ve hala gömülmüş anıtlara sahiptir. Bunlar arasında mimari süslemeli kaya mezarları, cepheler ve Yunanca yazıtlar; biri siyah bazalttan yapılmış ve orkestrada oturmuş bir tanrıça mermer heykelinden oluşan iki tiyatro; kısmen Eski Eserler Dairesi ve Alman Protestan Enstitüsü tarafından restore edilmiş, yarı suni bir terasta yer alan bazilika ve atriyum biçimli bir avlu; bir tarafında varil tonozlu dükkanlarla kaplı bir cadde; antik şehir surlarının bitişik izlerine sahip olan kuzey türbenin temelleri, apsidal giriş holü ve kripto-portiko ile iyi korunmuş bir yeraltı Roma dönemi türbesi; iki kazılan Bizans hamam kompleksi; şehre kısmen kazılmış anıtsal giriş kapısı; olası bir stadyumun izleri; ve kazılmamış çeşitli diğer yapılı yapılar. Yeniden kullanılan antik kesme taşlardan inşa edilen geç Osmanlı köyü, sitenin zirvesinde neredeyse tamamen bozulmuştur ve evlerinin bir kısmı restore edilerek, ileride kullanılmak üzere korunmaktadır. Tarihçe Gadara adı, "tahkim" anlamına gelen bir Semitik terimden türemiştir. ve Hellenistik öncesi bir kalenin Suriye'nin güneyi ile kuzey Filistin kıyı limanları arasındaki kara yolunun bu güvenliğini sağlamlaştırması muhtemeldir. Gadar / Gadara isminin Orta Çağda Umm Qeis'e (mkes'lerden, erken Arap "sınır istasyonu") dönüşmesi, muhtemelen yerleşimin sınır görevindeki eski rolünü yansıtıyor. Gadara ilk olarak M.Ö. 333'te Büyük İskender güçleri tarafından bölgenin fethinden kısa bir süre sonra tarihi kayıtlarda yer almaktadır. İskender’in Mısır’daki halefleri olan Ptolemies, Gadara’yı Yarmouk Vadisi sınırında askeri bir sömürge olarak, çok yıllık rakipleriyle, Suriye’nin kuzeyindeki Antakya’da bulunan İskender’in halefleri olan Seleukid’ler olarak geri çevirdi. Roma generali Pompey 63BC'de Güney Suriye bölgesini fethetti. Ürdün'ün kuzeyindeki Gadara ve diğer Helenistik kentleri Hasmonaalların elinden kurtardı. Josephus, kentin kuşatmanın zarar görmesinden dolayı Pompey’in, en sevdiği özgürleştiricilerden biri olan Gadarene Demetrius’u ve son Roma Cumhuriyeti’nin yıllarında oldukça kayda değer bir kişiliği memnun etmek için yeniden inşa ettiğini söyler. Roma'da, Gadarene Demetrius'un, M.Ö. 61-54'te Roma'daki Campus Martius'daki onuruna inşa edilen anıtsal tiyatrosu başlattığı ve finanse ettiği söylendi. M.Ö. 63'ten sonra, özerk bir Gadara kendi madeni paralarını basıp Pompeia dönemine dayanan yeni bir takvim kabul etti. Gerasa (modern Jerash) dahil olmak üzere kuzey Ürdün ve Güney Suriye'deki en az on Greko-Romen kentinden oluşan gevşek bir dernek olan Decapolis'in önde gelen şehirlerinden biriydi (Yunanca "on şehir"). Pella (Tabaqat Fahl), Scythopolis (Beisan), Abila (Qweilbeh) ve Philadelphia (Amman). Decapolis, güney Suriye ve kuzey Ürdün'ün ülkesinde bulunan Helenistik kültürün ve bir Roma sadık müttefiki idi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Scythopolis (Beisan), Abila (Qweilbeh) ve Philadelphia (Amman). Decapolis, güney Suriye ve kuzey Ürdün'ün ülkesinde bulunan Helenistik kültürün ve bir Roma sadık müttefiki idi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Scythopolis (Beisan), Abila (Qweilbeh) ve Philadelphia (Amman). Decapolis, güney Suriye ve kuzey Ürdün'ün ülkesinde bulunan Helenistik kültürün ve bir Roma sadık müttefiki idi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Abila (Qweilbeh) ve Philadelphia (Amman). Decapolis, güney Suriye ve kuzey Ürdün'ün ülkesinde bulunan Helenistik kültürün ve bir Roma sadık müttefiki idi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Abila (Qweilbeh) ve Philadelphia (Amman). Decapolis, güney Suriye ve kuzey Ürdün'ün ülkesinde bulunan Helenistik kültürün ve bir Roma sadık müttefiki idi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Decapolis, güney Suriye ve kuzey Ürdün'ün ülkesinde bulunan Helenistik kültürün ve bir Roma sadık müttefiki idi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Decapolis, güney Suriye ve kuzey Ürdün'ün ülkesinde bulunan Helenistik kültürün ve bir Roma sadık müttefiki idi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Şehirler ortak siyasi, kültürel, ticari ve güvenlik çıkarlarını paylaştı ve yaklaşık 150 yıl boyunca Nabatalılar veya Judaea'nın Hasmona'lılarının genişlemesi için etkili bir kontrol oluşturdu. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi. Pax Romana (Roma huzuru) ile birlikte gelen güvenlik, uluslararası ticareti yeniden canlandırdı ve Decapolis şehirlerinden elde ettiği ticari ve vergi gelirlerini artırdı. Bölgesel istikrar, MS 1. yüzyılın sonlarına kadar tamamıyla güvence altına alındığında, Gadara ve Decapolis, belediye genişlemesi, mimari ihtişam, ekonomik büyüme ve sanatsal ve kültürel canlılık gibi altın çağlarına girdi.

 

9-Jerash Arkeoloji Şehri (Doğu ve Batı'nın Eski Buluşma Yeri)

 

10-Dana Biyosfer Rezervi

 

Rezerv alanı yaklaşık 300 kilometrekaredir. Dana Rezervi, doğu Rift Vadisi'nin tepesinden Wadi Araba'ın çöl ovalarına uzanan ve rezerv boyunca 1600 metreden fazla bir yükselişe kadar uzanan bir dağ ve vadi sistemidir.

Rezerv, 3 ana biyo-coğrafi bölgeyi ve dört ayrı bitki örtüsü bölgesini kapsamaktadır. Bu yoğun çeşitlilikteki yer şekilleri ve habitatlar, yükseklikteki çarpıcı değişikliklerle birlikte geniş bir biyolojik çeşitlilik ile sonuçlanır. Şimdiye kadar kaydedilen toplam tür sayısı, 3'ü bilim için yeni olan 4490 bitki ve 449 hayvandan oluşmaktadır. Bunların çoğu şimdi çok nadirdir ve bazıları nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya: Kum kedisi, Suriye kurdu, daha az kerkenez ve dikenli kuyruklu kertenkele gibi hayvanlar. Şimdiye kadar, rezervde 25 tehlike altındaki veya savunmasız hayvan bulunmuş ve bu da onu küresel öneme sahip bir alan haline getirmiştir.

Rezervdeki olağanüstü bitki örtüsü türlerinden biri de Fenike Ardıç Bitkileri'dir. Bulunan en önemli ağaç türleri Cupressus sempervirens ve bölgedeki kalan son ağaçlardır.

Dana Biyosfer Rezervi, Birdlife international'ın Dana Important Bird Area (IBA) olarak tanımladığı, ekolojik olarak önemli olan daha geniş bir alanın bir parçasıdır.

Dana Biyosfer Rezervi, kara ormanlarının geliştirilmesinde jeolojik süreçlerin devam etmesinde önemli bir bölümü temsil eden olağanüstü bir örnek. Rezervde bulunan çeşitli kaya ve toprak oluşumları, bölgenin yaşadığı jeolojik aşamaları göstermektedir.

Wadi Feinan'daki antik bakır madenleri olan Dana'da özellikle özel olan 100 kadar arkeolojik alan tespit edildi ve Petra'nın güneyindeki Ürdün'ün en önemli arkeolojik kompleksi olarak kabul edildiler.

11-Azraq

 

Azrak, Zarqa Valiliği içinde doğu çölünde yer almaktadır. 701; m2 alana sahiptir. Azrak Sulak Rezervi 1978 yılında kuruldu. 12kmz alana sahip. Azrak, kurak Ürdün çölünün kalbinde yer alan eşsiz bir sulak alana sahiptir. Birkaç havuz, mevsimsel sular altında kalmış bir bataklık ve büyük bir çamur içerir. Her yıl rezervi ziyaret eden çok çeşitli kuşlar, ya Afrika ve Avrupa arasındaki uzun göçlerinde kısa bir mola vermek için durmak; ya da kış için kalırlar ve bazı sulak alanlarda ürerler.

Çölün kalbinde yer alan sulak alan, herhangi bir zamanda yarım milyon göçen kuşu çeker. Bununla birlikte, 1993'e kadar, suyun çıkarılması o kadar büyüktü ki hiçbir yüzey suyu kalmadı ve ekolojik değeri neredeyse tamamen tahrip edildi. Uluslararası destekle birlikte 1994 yılında bir kurtarma çalışması başlatılmış ve sulak alanın önemli bir kısmı restore edilmiştir. Vahanın ünlü olduğu pek çok kuş geri dönüyor ve ziyaretçilerin onları görüp keyif almasını sağlamak için özel tahta kaldırımlar ve kuş postları inşa edildi.

Azraq, göçmen ve yaşayan kuşlar için önemli bir geçit olan Afrika'nın doğu kısmının - Avrasya geçiş yolunun merkezinde yer almaktadır. Rezerv şu anda düzenli olarak yaklaşık 90 türün yanı sıra yaklaşık 20 üreme türüne ek olarak yaklaşık 180 tür tarafından kullanılmaktadır ve toplamda yaklaşık 290 tür ortaya çıkmaktadır. Azrak'a özgü tek endemik balık türü, Ürdün'deki endemik omurgalı olan Azrak Killifish Aphanius sirhani'dir.

Azraq WetIand Reserve'deki ana arkeolojik özellik, MS 300'e kadar uzanan Roma duvarının kalıntılarıdır. Alan aynı zamanda tarihe katkıda bulunan Omayyad Araplarının yaşadığı bölgedir.

 

12-Mujib Tabiatı Koruma Alanı

 

Rezerv, rezervin kuzey sınırını oluşturan Wadi Zarqa Mai'n ile rezervin güney sınırını oluşturan Wadi Shgeig arasındadır. Batı sınırı, deniz seviyesinin 396 m altında olan ve dünyanın en düşük noktası olan Ölü Deniz'in yanındadır. Rezerv iki valilikle sınırlandırılmıştır: Madaba ve Karak, deniz seviyesinden 900 m rakıma kadar ulaşmaktadır (as1). Rezerv alanı yaklaşık 220 kilometrekaredir.

Rakımdaki dramatik değişim ve akan birkaç akarsu varlığında, çok çeşitli bitki ve hayvanları destekleyen birçok farklı habitat vardır. Rezervde 1996 yılında yapılan ilk temel araştırma sırasında rezervde 412 bitki türü kaydedilmiştir. Dört Tür Ürdün'e yeni flora olarak kabul edilmiştir: Kickxia judaica, Ophioglosum polyphyllum, Withania obtusifolia, Polygomurn argyrocoleum, 43 nadir tür, 67 şifalı bitki, 12 zehirli tür, 115 tatlı bitki ve 22 yenilebilir tür kaydedilmiştir.

İlk başlangıçta, on tanesi özel öneme sahip 24 memeli türü kaydedilmiştir. Altın Çakal Canis aureus, Gri Kurt Canis lupus, Blanford'un Fox Vulpes cana, Bal porsuğu Mellivora capensis, Çizgili Hyena Hyaena hyaena, Caracal Caracal caracal, Nubian Ibex Capra ibex nubiana ve Rock Hyrax Procavia capensis.

Afrika ve Avrupa arasındaki ana kuş göç yollarından biri olan Rift Vadisi ile sınırlandırılmış olan rezerv, yöresel düzeyde yaban hayatı için çok özel önem veren kuş göçü için stratejik olarak önemlidir. Rezerv ayrıca ekolojik olarak önemli olan daha büyük bir alan olan "Mujib IBA" nın bir parçasıdır. Mısır Akbaba Neophron percnopterus, Bonelli'nin Kartal Hieraaetus fasciatus'u, Griffon Akbaba Gyps fulvus ve Sooty Falcon Falco concolor, Kıbrıs Warbler Sylvia melanofhorax ve Ruppell'in Warbler Sylvia ruepelli'sini içeren rezervde 150 kuş türü kaydedilmiştir.

Mujib Tabiatı Koruma Alanı'ndaki karmaşık drenaj sistemi, yıl boyunca sürekli su akışına sahip üç büyük havza (Wadi Mujib, Wadi Hidan ve Wadi Zarka Ma'in) ile karakterize edilir. Wadi 'Attoun, Wadi Abu Retarna ve Wadi Shgeig dahil olmak üzere çok sayıda başka çok yıllık wadis de mevcuttur. 'Ain Zara ve Hammarn Albani gibi çok sayıda yay da vahşiler boyunca ortaya çıkıyor. Bu wadi sistemlerinin varlığına bağlı olarak, saha 1995 yılında Orta Doğu'daki sulak alanların gözden geçirilmesinden sonra sulak alan olarak tanımlanmıştır.

 

13-Arap Eklektizmi - As-Salt şehrinde bir Mimarlık Okulu'nun kuruluşu ve evrimi (1860-1925)

XIX. Yüzyılın son çeyreğinde, As-Salt şehri, o zaman Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetiliyordu, bir mimari hareketin ya da okulun gelişimine tanıklık ediyordu. Bu okul, aynı ilçenin başkenti olan yakındaki Nablus kentinden As-Salt'a göç etmiş olan 'taş ustasının (Arapça'da mu'allim) öncü çalışmalarının sonucuydu. As-Salt'a vardıktan sonra, Abdel-Rahman 'Aqruq, Latin Misyonu'nun (1869-70) yapımını tasarlayan ve yöneten Fransız misyoner ve mimar Peder Jean Moretain'in denetiminde çalıştı. Daha sonra Mu'allim'de Aqruq, Tuz'un yeni burjuvazisi için evler tasarlamaya ve inşa etmeye başladı ve karizmatik karakterinin etrafında toplanan bir grup inşaatçı, taş ustası ve zanaatkarının lider kişiliği oldu. Bu okuldan türeyen mimari eserler (1869-1921), elli yıldan daha az bir zaman önce, yeni doğmuş Ürdün ulusunun (1921) ilk başkenti haline gelen yeni kimliği şekillendirdi. “Tuz Altın Çağı” olarak da bilinen bu süre zarfında farklı kabilelere, dinlere ve kültürlere mensup insanlar yeni yaratılmış bir kentsel alanda birbirine karışmış ve sosyalleşmiştir. As-Salt, Sukkar Evi'ndeki (1879-84) ilk yaratılmasından bu yana, Abdel-Rahman 'Aqruq, orjinal yaklaşımını Arap zanaatkarının sağlam teknik bilgisine dayanarak Orta Doğu geleneğinden türetilmiş yeni bir mimari dil oluşturdu. tarihçiliği reddetmek ve zeminleri özgün bir 'mimarlık okulu'nun doğuşuna döşemek. Süs detaylarıyla zengin Neo-gotik / Neo-klasik bir sözlüğü bu okulu karakterize eder, Osmanlı İmparatorluğu kentlerinde hızla yayılan yeni Eklektizm diline ait olması. Ana referans ve ilham kaynağı Nablus'ta ve Şam, Kudüs, Kahire ve elbette İstanbul gibi Geç Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer başkentlerinde bulunabilir. Mu'allim 'Aqruq ve takipçileri bu sözlüğü yeni bir orijinal üslup doğurdu. As-Salt'da yerelleştirilmiş ve Salti sarı kireçtaşına oyulmuş olan bu özgün mimari, geleneksel ve modern unsurlara katılmıştır. Bu özgün Arap Eklektik mimari dili, As-Salt’ta entelektüel ve pratik gelişimini ve gelişimini sağlayan sosyo-ekonomik ve politik koşulları bulur. İstanbul, Şam, Kudüs ve Kahire, As-Salt kentinin o tarihsel dönemde yalnızca yalan söylemekten değil, aynı zamanda zenginleştiği bir yörüngeye dönüşüyor.

 

14-Umm el Jimal

 

Eski Umm al Jimal Güney Hauran ovasında, kuzey Ürdün'ün yarı kurak Badia bölgesinde, tepeleri berrak kış mevsiminde görünen Jabal el Arab'ın yamaçlarından tarih öncesi volkanik patlamalar sonucu oluşan bir bazalt ovası içindedir. Güney Suriye’de elli km. Site deniz seviyesinden 675 m yüksekte olup, yıllık ortalama 150 mm yağış almaktadır. Büyük Roma yolu, Via Nova TraianaTrajan yönetiminde MS 112-14 inşa edilen Umm el-Jimal'i 6 km batıya, Bostra'dan Philadelphia'ya (Amman) geçer. Umm al-Jimal ve Umm as-Surab arasındaki yolu kesiştiği yerde, Qasr Ba'ij'in yaklaşık 1 km batısındaki bir noktada, Umm al-Jimal'in batısında on dakikalık bir sürüş mesafesinde. Umm el-Jimal, Via Nova'yı Qasr Ba'ij'de bırakan bir yan yol üzerindedir ve doğuda Umm al-Quttein ve Dayr el-Kahf'a gitmiştir. Bu yan yol, Güney Hauran'ın kasabalarını ve köylerini Bostra ve Suweida gibi büyük pazar merkezleri ve Azrak çöl vahası ile birbirine bağlayan ikincil yol ağının bir parçasıydı. Kasabanın kalıntıları, aynı addaki modern köyün doğu ve batı taraflarında kuşatılmış 400 x 800 m.

Umm el Jimal işgal edildi ve MS 1. yüzyılın ortasından 8. yüzyıla 7-800 yıl boyunca inşa edildi. 9. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar, göçmenler tarafından yeniden kullanıldı ve 1972'de Ürdün Hükümeti tarafından korunan bir arkeolojik sit alanı olarak resmi mülkiyete sahip oluncaya kadar sporadik olarak yeniden yerleştirildi.

In Nabataean- Erken Roma Dönemi 1. ve 3. yüzyıllardan itibaren Bostra'nın bir uydusu idi ve Kuzey Nabata'nın kuzey bölgesinden hareketsizleştirilmesinin ve ardından Provincia Arabia'nın Roma yönetişiminin geçimini sağladı. Böylece, son Nabata kralı Rabbel II ve ilk Roma İmparatoru Trajan (MS 106) krallığından, Severan Hanedanlığı'nın (MS 235) sonuna kadar, şehir monarşik ve emperyal hegemonyaya bir destek olarak hizmet etti. parçaları daha sonraki harabelerde yaşayan anıtsal Nabataean ve Roma yapıları ile sembolize edilmiştir. Bu dönemde yöre halkı, bugün özel sektöre ait olan 250 m çapında oval, kasabanın 50 m güneydoğusundaki sade taş evlerden oluşan bir işçinin köyüne yerleşti. Hem şehir hem de köy, 3. yüzyılın sonlarındaki (Palmyrene ayaklanması) sınır ayaklanmalarında tahrip edildi.

İkinci Umm el-Jimal Limes Arabicus'taki bir Geç Roma askeri istasyonu , imparatorlar Diocletian ve Constantine tarafından bu 3-C ayaklanmalarından sonra oluşturulan ve yapılan 4.-5. Yüzyıl takviyeli sınır savunma sistemi idi. Zaten 2. Yüzyılda, Roma imparatorluk otoriteleri kasabanın Doğu tarafında bir duvar (Marcus Aurelius ve Commodus'un altında) ve bir duvar inşa etmişti. Bunu büyük rezervuarın ve Praetorium'un inşaatı takip etti. Bu yapılar ayaklanmalardan kurtulurken, düzeni yeniden sağlamak için, Diocletian'ın emperyal yeniden yapılanması, büyük bir tahkimat, bir castellumun inşasını içeriyordu., kasabanın doğu tarafında. Şimdi Umm el Jimal, Diocletian'ın Roma İmparatorluğu'nu kundaklama girişiminde bulunduğu toplam savunma güvenlik battaniyesinde bir dikiş işlevi gördü. Commodus Kapısı, Praetorium, Reservoir 9 ve castellum'un bulunduğu 4. ve 5. Yüzyılların yerinde olduğunu, ancak daha sonraki Kışlalar, evler ve günümüzde gökyüzüne hakim olan kiliseler olmadan hayal edebilirsiniz.

Üçüncüde , Bizans-EmeviEmperyal askeri işgalin kademeli olarak kaldırılması, yerel Arap sivil nüfusunun yeniden yerleşmesini ve bölgeyi 5. ve 8. yüzyıllardaki müreffeh kırsal tarım ve ticaret kasabasına çevirmesini sağlamıştır. Askeri istasyondan sivil şehre dönüşüm kademeli olarak gerçekleşti ve 5. yüzyılda Doğu Akdeniz'de meydana gelen emperyalistlerden geç antik kültüre genel dönüşümün tipik bir örneği. Bu, Diocletian'ın doğu sınırındaki büyük savunma sisteminin başarısızlığından ve böyle bir sistemin gerekli olduğu zayıflatıcı ekonomik baskıya verilen tepkiden kaynaklandı. İronik olarak, emperyal askeri güvenlik zayıfladığından ve merkezden uzaklaştığında, doğu sınırının refahı 6. yüzyılda zirveye ulaştı. Bu refah, 5. ve 7. yüzyıllarda 150 bazalt ev ve 16 kilisenin yapımında ve kullanımında belirgindi. Bu aşamadan kalan kalıntılar bölgeye bugün dramatik ve ayırt edici arkeolojik manzaralar veriyor.

9. yüzyıldan günümüze kadar bu geç antik yerleşim bölgesi, esasen su temini ve sporadik yerleşimciler tarafından, yalnızca periyodik depremlerden kısmen çökmüş yapıların elverişli su temini ve elverişli binaların çektiği yerler tarafından yeniden kullanılmıştır. Erken Osmanlı döneminde devam eden geçici bir Memluk mesleğinin seramik kanıtı var . Daha sonra, 20. Yüzyılın başlarında Geç Osmanlı ve Manda dönemlerinde, Dürzi sedentistleri ve Arap göçebeleri, bölgeye taşındı ve iç kullanım için Bizans-Emevi evlerinin geniş bir onarımına başladı. Dürzi yerleşimcileri 1930'larda ayrıldıktan sonra, Masa'eid kabilesinin Arap üyeleri, sitede Modern yaşamayı sürdürdüler.Ürdün hükümeti 1972'de bölgeyi koruduğu zamana kadar geçen dönem. Eski evlerin kullanımına ve bakımına ek olarak, bu son sakinler birkaç rezervuarı yeniden yapılandırdı ve bugün otuz yaşın üzerindeki birçok yetişkin çocuklarının aileleri çocukken bu su kaynağına güvendiklerini hatırladı .

 

Bilginlerin antik bölgeyi Thantia veya Surrata ile özümseme çabalarının yetersiz olduğu kanıtlanmıştır.

Her ne kadar farklı Nabataean ve Roma mimari parçaları olsa da, iki kültürel aşama üst üste binmektedir, çünkü ikinci yüzyılda önemli tarihî Nabata yazıtları, Roma imparatorluğunun Trajan'dan Commodus'a kadar Provincia Arabia'nın yöneticileri olduğu Erken Roma döneminde üretilmiştir.

15-Ürdün ḥarrah

Kahire ya da bazalt çölü, Suriye'nin kuzeyinden Ürdün'ün kuzeyindeki Suudi Arabistan'ın kuzeyine kadar uzanıyor. Bu alanın çoğu, çöl tabanını milyonlarca bazalt taşı ve kayalar ile kaplayan dağılmış lav akışlarından oluşur. Bazaltta bulunan ve atmosferde bulunanlarla etkileşime giren kimyasalların bir sonucu olarak, bu kayaların açıkta kalan kısımları milyonlarca yıl boyunca parlak siyah bir yüzeye neden olan ince bir patine (veya “çöl verniği”) ile kaplanmıştır. Bu yüzey delinirse, ortaya çıkan işaret, altındaki kayanın çevresindeki beyaza karşı neredeyse beyaz görünen doğal pomza grisi rengini gösterir. Binlerce yıl boyunca, bu işaret, işaretin derinliğine ve genişliğine ve maruz kaldığı maruz kalma derecesine bağlı bir hızda, çevresinin siyahına yavaş yavaş geri döner.

Kahire , MÖ 1. yüzyıl ile MS 4. yüzyıl arasında kabaca antik göçebelerin oyduğu grafiti ile çok sayıda Safaitik yazıtla doludur. Ayrıca, tarih öncesi dönemden günümüze kadar uzanan, erken dönem İslami ve modern yazıtlar ve kaya sanatının yanı sıra, vahşi ve evcil hayvanların, eğlencelerin, savaşların ve avların binlerce kaya çizimleri vardır.

Bu yazılar, yazarların çölün ötesindeki olayların farkında olduğunu gösteriyor. Büyük Herod ve halefleri (belirtilmemiş) Roma imparatorları ve en az bir Nabata Kralı olduğu gibi birkaç kez bahsedilmiş gibi görünüyor. Bunların dağılımı ve içeriği, neredeyse yalnızca göçebeler tarafından yazılmış olduklarını ve çoğunluğunun yazarın adından ve soy ağacının bir ve 17 kuşağı arasında bulunduğunu göstermektedir. . Birçoğunda ayrıca çeşitli tanrılara dualar bulunur ve önemli sayıda bitişik kaya çizimlerine atıfta bulunur.

Bu, okuryazarlığın Syro-Arabian çölünün göçebeleri arasında geniş bir şekilde yayıldığı, belgelenen yazıtların erkekler, kadınlar ve köleler tarafından yazıldığı ve bu metinlerin (ve Thamudik duvar yazısının çoğunun) bu yüzden hayatta kalan tek dönemdi. İslam öncesi şiirden önce yaşam biçimlerinin ilk elden kayıtları. Bu nedenle, başka hiçbir kaynaktan alınamayan tarihsel, dilbilimsel ve paleo-etnografik bilgileri içerdiklerinden büyük önem taşırlar.

 

ÖNEMLİ BİLGİLER:

Genel Tarih:

Küçük, yarı kurak  Arap ülkesi Ürdün, Ürdün Nehri'nin doğu kıyısında yer almaktadır.  olduğu bölge birçok eski uygarlığın oturduğu yerdi. Paleolitik Çağ'dan bu yana insanlar bölgeye yerleşmiştir. Daha sonra bölgede Roma İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu dahil olmak üzere birçok krallık hüküm sürdü. Sonuncusu bölgeyi Birinci Dünya Savaşı'na kadar yönetti. Savaş sırasında, Osmanlılar, Büyük Arap İsyanı'nın ardından 1916'da iktidardan devrildi. Ürdün de dahil olmak üzere imparatorluk daha sonra iki Avrupa güçleri Fransa ve İngiltere arasında bölündü. Günümüz Ürdün'ün temelleri ilk kez 1921'de Transjordan Emirliği'nin bir İngiliz koruyucu olarak kurulmasıyla atıldı. Haşimi hanedanından Abdullah, ülkedeki mevcut yönetici hanedan, bu emirliğin ilk Emiri oldu. 1946'da Ürdün her türlü dış yönetimden özgürlüğüne kavuştu. Bağımsızlık sonrası birkaç yıl Transjordan Haşimi Krallığı, Batı Şeria'yı kontrol etmek için İsrail'le savaşlar düzenledi. Bu sırada, ülkenin adı Ürdün Haşimi Krallığı olarak değiştirildi. 1994'te Ürdün, İsrail ile iki ulus arasındaki düşmanlığa son veren barış antlaşması imzaladı. Bugün, Ürdün, kralın önemli bir güce sahip olduğu anayasal bir monarşi.

Bayrak renkleri ve anlamları

Ürdün Milli Bayrağının Renkleri Ve Sembolleri Anlamı

Ülke bayrağının her detayı özel bir anlamla ilişkilendirilir. Bayrağın tasarımı, Birinci Dünya Savaşı sırasında Arap İmparatorluğu'na karşı Arap İsyanı sırasında devrimcilerin kullandığı bayrağa dayanıyor. Bayrakta kullanılan üç renk Pan-Arap renkleridir. Burada siyah, Abbasi'yi, beyazı Emevi'yi, Yeşil ise Fatimi halifelerini simgeliyor. Şu anki yönetici Ürdün hanedanı, Haşimi hanedanı, kırmızı zikzakla temsil ediliyor. Chevronun merkezindeki yıldız Arap halkının birliğini özetler. Yıldızın yedi puanı, başkent Amman'ı oluşturan yedi tepeye işaret ediyor.

 

 

Genel Bilgiler / Öneriler

Orta Doğu'da bir ülke

Ürdün ya da resmî adıyla Ürdün Haşimi Krallığı, Orta Doğu'da bulunan bir Arap ülkesidir. Kuzeyinde Suriye, kuzeydoğusunda Irak, güneyinde ve doğusunda Suudi Arabistan, batısında İsrail ve Batı Şeria yer almaktadır. Başkenti Amman olan Ürdün'ün resmî dini İslam, resmî dili ise Arapça'dır.

Başkent: Amman

Telefon kodu: +962

Kral: II. Abdullah

Para birimi: Ürdün Dinarı

Turistik yerler: Petra, Ram Vadisi, Nibu Dağı, Al-Khazneh, Siq,

Ürdün Seyahatine Dair Önerilerim-Uyarılarım

  • Özellikle kadın arkadaşlar. Çok rahat kıyafetler giymeyin. Dekoltesi olan, dizinizin çok üzerinde olan etekler giymeyin. Bir şey olacağından değil. ama bakışlardan rahatsız olabilirsiniz.

  • Çölde gezerken rahat kıyafetleriniz olsun. Toz-toprak içerisinde yürüyor olacaksınız. Şapka, yanınızda bolca su, atıştırmalık yiyecekler olsun. Ayrıca, güneş kremi ve kullandığınız ilaçlar falan varsa yanınıza almanızı tavsiye ederim.

  • Gitmeden muhakkak Rotanızı belirleyin. Araba ile mi gezeceksiniz yoksa otobüsle mi? Buna mutlaka karar verin. Ona göre rezervasyonlarınızı yaptırın.

  • Petra’yı pazartesi-çarşamba veya perşembe günü görecek şekilde planlayın. Böylece, akşam düzenlenen gösteriyi de görmüş olursunuz.

  • Taksi kullanacaksanız mutlaka önceden pazarlık yapın. Turist olduğunuzu anladıkları zaman daha uçuk rakamlar isterler.

  • Eğer Ürdün’den İsrail-Mısır veya Suudi Arabistan’a karadan geçecekseniz, sınır kapılarının çalıştığı günleri araştırın. Öyle her gün her saat çalışmıyorlar.

  • Akabe’de dalış yapacaksanız kendi ekipmanlarınızı götürün. Aksi taktirde her şey için ilave para istiyorlar.

  • Ülkeye alkol sokamazsınız. Boşuna Türkiye’deki duty freeler’den alkol almayın.

  • Yemekleri dert etmeyin. Akabe’de balık, Amman’da tavuk, Wadi Rum ve Petra’da et yemenizi öneririm.

  • Kredi kartı hemen hemen her yerde geçer. Sorun yaşamazsınız.

  • Trafikte dikkatli olun. Çok dikkatsizler ve bazen çalışmalardan dolayı GPS doğru rotayı veremeyebilir.

Para birimi Usd/TL tutarı:

Turizm potansiyelinin farkına çoktan varan Ürdün pahalı bir ülke. Kullanılan para birimi, ‘Ürdün Dinarı’ (Jordanian Dinar- JOD) ve İngiliz para birimi Sterlin ile aynı paritede

Elektrik prizi

Prizlerinin bazıları bizimkisi gibi bazıları 3 girişli. Ona göre dönüştürücü alabilirsin yanına. Ürdün’de kullanılmakta olan elektirik akımı 220 volttur.

Araba kiralama

Ürdün’de araç kiralama çok basit Çünkü toplu taşıma ve hatta şehirlerarası ulaşım çok gelişmiş değil. En güzel yol; araç kiralama olacaktır. Çok rahat edersiniz.

Dil

Ürdün’ün resmi dili Arapçadır.

ARABIC

Yes  ---- Na'am

No   ---  Laa

Please  ---Min fadlak (to a man)

                  Min fadlik (to a woman)

Thank you --- Shukran

You're welcome  - Afwan

Hello  - Marhaba

Goodbye --- Ma'asalameh

What is your name? --  Shoo ismak? (to a man)

Shoo ismek? (to a woman)

Excuse me   --- 'An iznek

What time is it?   ----  Edesh el sa'aa?

How much?   -   Addeysh?

I don't speak Arabic   --  Ana laa ahkee Arabee

One   ---  Waahid

Two   --- Tinain

Three  --  Talaateh

Four --- Arba'a

Five --  Khamseh

Six - - Sitteh

Seven -- Sab'a

Eight -- Tamenyeh

Nine -- Tis'a

Ten -- 'Ashra

Left - Shmaal

Right -- Yameen

Straight  --- Dughree

Din / İnanç

Ürdün halkının %95’inin Müslüman olduğu biliniyor. Ürdün başkenti Amman ve diğer önemli şehri Akabe, en önemli 2 şehri. Ürdün’ün resmi dini İslam ve resmi dili ise Arapça. Müslüman bir ülke olmasına rağmen, diğer dinlere inanan, hele ki Hıristiyanlığı benimseyen binlerce Ürdünlü vardır. Özellikle Madaba şehri, Ürdün’de en çok Hıristiyan toplumunun yaşadığı şehirdir.

Ürdün, antik kültürüyle modern bir ülke, ziyaretçilerin, adları hayatları süresince ülkeyi baştan başa gezen ve ırmaklarından geçen peygamberlerin sade amel ve bilge mesajlarının sayesinde insanlık tarihinin bir parçası haline gelmiş vadilerinin, tepelerinin ve ovalarının içinden yürüyebilecekleri bir memlekettir.

Onların mucizelerini gerçekleştirdikleri ya da sıradan insanlarla temas kurdukları söylenen yerlerin çoğu tespit edilmiş, kazılarla ortaya çıkarılmış ve korunmuştur ve şimdi ziyaretçilerin buralara erişimi daha kolay hale getirilmiştir.

Ürdün, kültürel bilgi birikimi ve manevi zenginlik arayışı içinde olanlar için ideal bir istikamettir. Ürdün, etnik ve dini bakımdan çeşitlilik gösteren nüfusuna değer vermekte ve bunun sonucu olarak da tüm vatandaşlarına kültürel haklarını sunmaktadır. Bu hoşgörü ve takdir ruhu, Ürdün içinde yeşeren istikrarlı ve huzurlu kültürel iklime katkıda bulunan merkezi unsurlardan biridir. Ürdünlülerin %92'sinden fazlası Sünni Müslüman ve yaklaşık %6'sı Hrisitiyan'dır. Hristiyanların çoğunluğu Rum Ortodoks Kilisesi'ne mensuptur, ancak Rum Katolikler, küçük bir Roman Katolik cemaati, Süryani Ortodoks, Kıpti Ortodoks, Ermeni Ortodoks ve az sayıda da Protestan mezheplerine mensup olanlar da mevcuttur. Ürdün'de ayrıca pek çok küçük Şii ve Dürzi nüfus da bulunur.

Arap coğrafyasının kuzeyinde bulunan Ürdün, Arap yarımadası dışında İslam Dininin yayılmaya başladığı ilk bölgedir. İslam tarihi açısından önemli bir yer teşkil eden Mute Savaşı'nın yapıldığı bu bölgede, Hz. Muhammed ve sahabelerden oluşan İslam ordusu ile Bizanslılar ilk defa karşı karşıya gelmiştir. Mute, Yarmouk ve Fahl (Pella) gibi 7. yüzyılın dönüm noktası sayılabilecek savaşları bu topraklarda yapılmıştır. Bu savaşların neticesinde kazanılan zaferlerin yanısıra çok sayıda sahabe şehit edilmiştir. Ürdün'de bulunan bu kabirler, bugün binlerce Müslüman tarafından ziyaret edilen önemli mekanlar arasında yer almaktadır.

Ürdün'de çok sayıda sahabe türbesi vardır. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: Karak kenti yakınlarındaki Mutah Tapınağı'nda, Cafer bin Ebi Talib türbesi, Zaid bin Haritha ve Abdullah bin Rawahah türbeleri bulunmaktadır.Afrah Havuzları yakınında Ferwa bin Amro Eljozami'ye ait bir anıt, Tafila kentinde de El-Hâris bin Amir Alazdi türbesi vardir. Deir Alaa Kenti yakınlarında Dirar bin Alazver Türbesi, Algawir kentinde Abu Ubaide Amer bin Elcerah türbesi, El-Masarea kasabasında Sharhabil bin Hasnene türbesi, kuzey Ürdün Vadisi'nde Moaz bin Cebel ve Amer bin Al-Vakas türbesi, Salt kenti yakınlarında Batna köyünde, Hz. Eyyub türbesi, Suaib vadisinde Hz. Şuayb türbesi bulunmaktadır. Ayrıca Amman'ın güney-doğusunda bulunan Ehl-I Kahf mağaraları ziyaretçiler için en cazip yerlerden biridir. Wadi Kharrar alanınında yapılan kazı çalışmalarında, İmparator Anastallos dönemine ait bir Bizans kilisesi ve çok sayıda su kuyusu bulunmuştur.

Amman'ın güneyinde Madaba şehrinde, George Rom Ortodoks Kilisesinde Bizans döneminden kalma nadir mozaikler bulunmaktadir. Ziyaretçiler burada kutsal toprakların bir haritasını görebilir, Yahya peygamberin mahpus bulunduğu Mukawer Kalesi'ni de ziyaret edebilirler. Madaba'nın batısında, Ölü Deniz ve Ürdün Vadisi üzerinde Hz. Musa'nın gömülü olduğuna inanılan Nibo Dağlari yer almaktadır. Ayrıca son zamanlarda Ummu El-Rasa alanında yapılan kazılarda Emevi çağına ait bir kilise bulunmuştur.

Ürdün Ötesindeki Bethany (Vaftiz Sitesi)

Ürdün Vadisi'nin dini gezginciler için derin bir anlamı vardır. Bu vadinin hemen gerisinde bulunan Ariha'nın karşısındaki bölge yaklaşık iki asır önce Yuhanna Memadan burada vaftiz edildi. 1996 yılından Ürdün nehri ile Harar tepesi arasında yapılan kazılarda bulunan veriler bölgenin tarihini doğrulamaktadır. Bu bulgular yukarda geçen tarihte ilan edildiktikten sonra mukaddes kitapta geçen iki ev olduğu sanılmaktadır. Bu bölgede Yuhanna memadanın oturduğu ve Hz İsa’yı vaftiz ettiği rivayet edilmektedir. Ayrıca aynı bölge için Hz İlyasın bu bölgeden geçtiği söylenmektedir.

Nebo Dağı

Hazreti Musa'nın toprağa verildiği yer olduğuna inanılan Nebo Dağı, Ürdün'ün kutsal sayılan bölgelerinden birisidir. Bu dağın doruklarına tırmandığınızda siz de Hz. Musa gibi, Ürdün Nehri ve Vadisi'ni, Ölü Deniz'i, Ariha ve Kudüs'ü kapsayan geniş bir panoramayı müşahade edersiniz.

İlk hristiyanların hac yeri olarak kabul edilen Nebo Dağı'ndaki kilise, 4. yüzyılın sonunda Hz. Musa'nın ölüm mevkiini işaretlemek için inşa edilmiştir. Farklı dönemlere ait olan 6 adet mezar, kilisenin mozaik ile kaplı olan zemini altında kayadan oyulmuş olarak bulunmuştur. Günümüzde papazlara ait olan bölümde halen bu mozaiklerin kalıntılarına rastlanabilir.

 

Kalınacak yerler hotel hostel

Yurt dışında konaklama yazımı okumanızı rica ederim

İklim:

Aşırı sıcak olan Haziran-Ağustos arası ve nispeten soğuk olan Aralık-Şubat ayları dışında kalan dönem, Ürdün için en ideal zaman. Düşük sezon sayılan yaz sıcaklarında bile kavrulmadan Ürdün’ü gezebilirsiniz.

Ürdün’ü ziyaret etmek için en güzel zaman Mart, Nisan, Mayıs ayları. Bu dönemde hava sıcaklıkları gezmeye daha elverişli durumda, yazın çok sıcak oluyormuş. Eylül ile Kasım ayları da yine gezmek için güzel aylar, kışın ise yağmurlar ve rüzgarlar nedeniyle yine gezmek zor oluyormuş. yazımı da okumanızı öneririm. O yazıda Ürdün’de gezilecek yerlerle ilgili detaylı yorumlarımı bulabilirsiniz.

İnternet siteleri

Ürdün Resmi turizm sitesi : www.visitjordan.com

 

Güvenlik:

Orta Doğu genel olarak riskli görülüyor ve Ürdün de İsrail, Filistin, Suriye gibi kritik topraklara yakın bir bölgede olduğu için sıkıntı olabileceği düşünülüyor. Giderseniz Ürdün’ün savaşla uzaktan yakından alakası olmadığını görebilirsiniz. 300 km’lik bir yolda, 6 kez pasaport kontrolüne takıldık. Heryerde polis ve asker var. Asla güvenlik konusunda bir tereddütünüz olmasın. Ama özellikle bayan arkadaşlara şunu da bir hatıralatayım. Meşhur Ortadoğu varya. Hani şu televizyonlarda bolca duyduğunuz. İşte Ürdün tamda o bölgenin kalbinde.  İsrail, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Lübnan ve Mısır. Olabilecek en sorunlu ülkeler yani. Ürdün, aslında bir krallık. Ama aynı zamanda laik bir ülke.

Resmi tatiller ve festivaller

Ülkede resmi tatil olarak Cuma ve Cumartesi günleridir.

Yılbaşı günü her yıl 01 Ocak

İşçi bayramı her yıl 01 mayıs

Bağımsızlık günü her yıl 25 mayıs

Kutlu Doğum günü her yıl 25 Aralık

Diğer taraftan kameri aylara göre tatil olan günler bulunmaktadır. Bu bayramlar,

Paskalya bayramı, 3 veya 4 mayıs.

Kurban bayramı / gün tatil yapılmaktadır.

Hicri yılbaşı hicri takvime göre muharrem ayının ilk günü,

Kutlu doğum günü,

Saat farkı

Ürdün ile aramızda saat farkı bulunmuyor, en azından bizim gittiğimiz dönem(Nisan) için böyle. Kış döneminde değişiyor olabilir.

VİZE:

Ürdün’e vize gerekmiyor. Diplomatik, resmi ve umuma mahsus pasaport hamilleri, karşılıklı olarak yapacakları turizm amaçlı seyahatleri veya transit geçişlerinde, toplam ikamet süresi, ilk giriş tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde, altı ay içerisinde 90 günü geçmemek kaydıyla vizeden muaf.